30 Ocak 2009 Cuma

düz boyun



boynum C formunu yitirmiş, düzleşmiş kalmış.. doktor hantal hayat sana göre değil, sen hantal hayata göre imal edilmemişsin dedi bana.. yaşasın country life!

ama günde 8 saat bilgisayar başında oturmaya son hız devam ediyorum.. ne değişecek, nasıl değişecek, kim değiştirecek.. muamma.. muamma.. muamma..
resmin meali: boyun düzleşmesi diye google görsellerinde arattım.. bu kedicik çıktı.. ne alakaysa :) çok şeker bu be!

27 Ocak 2009 Salı

uyku

her derde deva uyku
sana her gün biraz daha hasret kalkıyorum
her gün aklımda hep seninle kalkıyorum
zaman kısıtı olmadan yaşamak istiyorum seni
olmuyor, yapamıyorum
hep ötüyor alarm
hep bir engel alarm
uzatsam ertelesem
yine de olmuyor
olmuyor olmuyor olmuyor!

26 Ocak 2009 Pazartesi

çalışma ve mutluluk


"Modern ofislerin en çarpıcı özelliğini, ne bilgisayarlarda, ne otomasyon sistemlerinde ne de küreselleşmenin nimetlerinde bulabilirsiniz. Herkesin inandığı o düşüncede yatar modern ofislerin en çarpıcı özelliği: İş bizi mutlu etmek zorundadır. İnsanlar bir arada yaşamaya başladığından beri kurulan tüm toplumlarda iş hayatın merkezine oturmuştu; ancak ilk defa bizim toplumumuzda işin bir cezadan ya da bir kefaretten farklı bir şey olabileceği dile getirildi. Bizim toplumumuz, sağlıklı bir insanın maddi açıdan ihtiyacı olmasa da çalışmak istemesi gerektiği düşüncesini beyinlere yerleştirdi. Yaptığımız işin kişiliğimizi tanımlamasına tarihte izin veren ilk toplum da biziz; yeni tanıştığımız birine ilk sorduğumuz soru nereli olduğu ya da anne babasının adı değil, ne iş yaptığıdır; sanki bir insanı ötekilerden ayıran niteliği öğrenebilmek için ne iş yaptığını sormamız yeterlidir.

Eskiden böyle değildi. Roma ve Yunan uygarlıklarında iş kölelerin yapması gereken bir eylem olarak algılanırdı."


Alain de Botton - Görmek ve Fark Etmek Sf. 53

bu arada alain de botton amcanın aşk üzerine adlı kitabını da şiddetle tavsiye ederim.. aşka dair güzel bir kitap..

annem aşurem

Annenin yaptığı aşureden daha güzel bir aşure var mıdır şu dünyada? Herkesin annesinin yaptığı aşure herkese güzel gelir mi yoksa benim annem cidden çok süper mi yapıyor bu aşureyi bilmiyorum. Ama aşure ayı boyunca yediğim onca aşurenin bir tekinden bile anne aşuresinden aldığım zevki almadım..
Ve aşurenin en güzel yanı uzun süre yenilebilmesi bence.. bir gün yapılıp ertesi günü biten sıradan bir tatlı değil aşure, yapıldı mı günlerce yenen, tabaklarca, kavanozlarca yapılan bir tatlı.. paylaştıkça çoğalıyor mudur nedir, hiç bitmiyor!
bir de aşure yapılan evde hep bereket olurmuş, bizim ev o yüzden hep onlarca çeşit yemeğe ev sahipliği yapıyor.. yoksa bundaki tek faktör de yine annem mi?
Annem geçen gün anneanneme gittiğinde masama not bırakmış.. notun sonuna da seni çok seviyorum demiş.. Ben hiç söyleyemiyorum seni çok seviyorum diye anneme.. Ama yazayım şuraya da bilinsin, ben annemi çok seviyorum.. Benim annem güzel annem al beni kollarınaaa!!

anormal insanın hali başka oluyor!

sorunumun ne olduğunu buldum. bazı olaylar bende bir etki uyandırmıyor.. yani biri birşey diyor mesela, o anda ona ne tepki vermem gerektiğini kestiremiyorum.. aklıma bir sürü tepki geliyor ama hangisi benim tepkim emin olamıyorum. bu bir karaktersizlik problemi mi acaba diye düşünmeye başladım.sonuçta vereceğim tepki benim karakterime dair ipuçları taşıyacak normalde ama ben tepki veremiyorum, bu da demektir ki benim karakterim yok..
bazen de çok aşırı tepki veriyorum, karşımdaki hiçbir anlam veremiyor.
anormalim kabul!

23 Ocak 2009 Cuma

gün ağarmıyor

her sabah serviste işe gelirken birşeyler okuyabilmek için günün ağarmasını beklemek ne kötü! ve daha da kötüsü servisten inene kadar gün zaten ağarmıyor, servisten indim, hala ağarmadı.. günler mi karanlık, gözlerim mi körleşti? güneşi görmemekten, susuz bir akvaryumda yaşamaktan dünyaya bakışım mı karardı yoksa? akşamları da aynı şekilde, karanlıkta yolculuk yapmak, havasız bir minibüste, kalorifer sıcağında haşlana haşlana, oksijensiz ve yorucu bir yolculuk yapmak.. ben bunun için mi gelmişim bu dünyaya? kendimi çok zavallı hissediyorum.. bitse de gitsek ritmi içimde, bana ayrılan sürenin sonuna gelmeyi iple çekiyorum..

16 Ocak 2009 Cuma

huzursuzluk

boğazıma yapışan her ne ise söküp atabilmek istiyorum.. hıçkıra hıçkıra ağlayabilmek şu anda.. bağırmak, küfretmek.. ve gitmek, gitmek, gitmek.. çok uzaklara..
bir sahil kasabasında yaşamak, küçük bir dükkan açıp, keyfe göre gidip gelip yaşamak.. umursamamak.. dertsiz olmak, fıtıksız olmak, ağrısız olmak..

kaybettim vs ele geçirdi..

kendimi kaybettim..
aklımı kaybettim..
aklı selimimi kaybettim..
mantığımı kaybettim..

duygusallık ele geçirdi beni..
sinir ele geçirdi beni..
çekip gitme isteği ele geçirdi beni..
yok olma isteği ele geçirdi beni..
isteksizlik ele geçirdi beni..

15 Ocak 2009 Perşembe

nasıl mıyım?

bacaklarımdan aşağısı iyi, üstü can çekişiyor..
belim, sırtım, boynum, başım.. ağrı krizine girmeme ramak kaldı.. üstelik aldığım kas gevşetici uyku yaptı, kafam düşüyor. burada çalışmak bana hiçbir açıdan iyi gelmedi.. mutsuzluk hastalığına yakalandım adeta, dayanamıyorum her gün bu yolu gelmeye, bu insanlarla muhattap olmaya..
her sabah "saçmalık bu ya!" diye kalkar mı insan yataktan?
ben kalkıyorum.. her sabah, sabah bile denmez, hava karanlık oluyor zaten.. gecenin köründe kalkıp gecenin köründe eve dönüyorum.. ruhum ben.. ruhsuz bir ruh ama.. sürüklenen, debelenen, son enerjisini, son nefesini nerede sarfedeceği muallak bir ruh..

6 Ocak 2009 Salı