1 Nisan 2010 Perşembe

Tıkılı kalmak

Öğlen arasında vermiş bir sivri içeriye koyun kokusunu, oksijen zannetmiş, temiz hava zannetmiş bunu üstelik. 4 koldan açmış koyun kokusunu. Burası bir otlakmış da koyunlar meeleye meeleye geçmiş, geçerken de pırt pırt dökmüş tanelerini gibi kokuyor şimdi burası. Belki bir ahır daha güzel kokuyordur. Çok ahır koklamadım ama en az bu kadar kötü koktuğu kesin.
Şimdi burası nasıl bir işyeri biri bana anlatsın?
Hangi işyerinde havalandırmadan koyun kokusu gelir ve bir sivri de cam açıp oksijen almak varken havalandırmanın düğmesine basar? Üstelik kokuyu duymadığı için olsa gerek çok matah bir iş yaptığını iddia ederek benimle kavgaya tutuşur. Bu insanları anlama kapasitem sanırım doldu artık. Ne haliniz varsa görün ulan demek istiyorum. Gerzekler diye bağırmak istiyorum sonra. Canınız cehenneme! Çek içine koyunu, çek içine leş kokusunu, otur öyle kal. Beni de zehirle, ben zaten burada olmakla her türlü şeye dayanacağımın altına imza atmışım adeta. Karanlıkta da çalışırım, koyun kokusuyla da çalışırım, tozla da çalışırım, oksijensiz de çalışırım. N'olacak ki? Bana bunun için para vermiyor musun zaten?

İyice tükenmeye başladım. Buradaki zamanım doluyor kesin. Ama gel gör ki bir çabam dahi yok. Başka bir mekan, başka insanlar. Hiç çekici gelmiyor. Sanki satıyorum ruhumu her yeni işte. Bir kez daha satıyorum. Şanslıysam daha çok paraya satıyorum, şanssızsam aynı paraya. 8-5 veya 9-6 saatleri arasındaki tüm anlarım benden satın alınmış gibi. Olmak istediğim yer, yapmak istediğim şey bu değil. Ne olduğunu da bilmiyorum. Şu an mesela, ışığını, kokusunu, oksijenini kendimin ayarlayabileceği, benden başkasının bulunmadığı ayrı bir odam olsa bu aptal ofiste, bir miktar motive olabilirim. Ve telefon hiç çalmasa misal.

İmza: Sinir bozucu bir öğlen geçiren yazı işleri müdüresi

9 yorum:

Adsız dedi ki...

dünkü yazıyı yazan kusburnu ile aynı kusburnu musun sen? biz en iyisi öğlenleri spor yapalım, en azından günün asabiyetinin yarısını orada, yarısını da akşamki sporda atarız, böylece de kimseyi dövmek zorunda kalmayız.
Dur ben bir fikriyatım var diyerek, şirketimize pilates odası açılmasını öneriyim. Dersi de verecek birini biliyorum:)

ps. google analytics'in ekmeğine yağ sürmek istemem ama bedenini satanlara hayat kadını deniyorsa, ruhunu satanlar için ne demeliyiz?
imza:furuş

malumafatrus dedi ki...

bu arada bizim şirket nasıl bir şirketse artık, sen orada koyun kokusu alıyorsun ben bu arada sucuk:)

kusburnu dedi ki...

öyle böyle bir iş yeri değil. muhasebedekiler de (en alt kat)gaz kokusu alıyormuş :P

malumafatrus dedi ki...

üretim fabrikasında çalışıyoruz ama bunu idrak etmiyoruz belki de. ikimizde şizofreniz, hatta belki aynı kişiyiz, olamaz mı?

varol döken dedi ki...

insanlar da koyun kokmuyor mu zaten?

kusburnu dedi ki...

aynı kişi olabiliriz bence de. farklı burunlarımız var, ikimiz de koyun kokuyoruz, havalandırma gülsuyu kokuyor, dışardan çikolata kokusu geliyor.

malumafatrus dedi ki...

kişilik bölünmesi gibi olacak ama, ben bir insan evladı olarak koyun gibi kokmadığımı düşünüyorum. hatta eminim bile diyebilirim:)

kusburnu dedi ki...

bir insan nasıl koktuğunu bilemez. misal benim babam terinin hiç kokmadığını iddia eder, oysa en ufak bir harekette terler ve gayet de pis kokar. yani, demem o ki, bırak da seni koklayanlar karar versin, koyun gibi kokmadığınaaa :)))

malumafatrus dedi ki...

senin koyun kokusu dediğin kokunun, an itibariyle havalandırmadan geldiğini ama bunun havalandırma kırk yılda bir çalıştığı için olduğunu idrak ettiğimden, koyun gibi kokmadığıma dair referansları ortaya dökmüyorum.