28 Mayıs 2010 Cuma

Büyük gün

Ege'de oynadım gerçi, ondan önce seyircili prova da yaptım ama hiçbir şey kendi salonunda oynayacak olmanın heyecanına benzemiyor. Sıfırlanmış gibiyim, iki gündür bir karın ağrısı. Bir heyecan..
Bu akşam ve yarın akşam 8de itü maçka işletme fakültesi tiyatro salonunda,beklerim..

14 Mayıs 2010 Cuma

Energizer

Şimdi aldım elime bişeyi, evire çevire bakıyorum, neresi olmamış, neresi sünmüş, neresini nasıl düzeltebilirim diye. İçimde elimde evirip çevirebileceğim birşey olmasının huzuru.. Tuhaf bir enerji hissediyorum. Bu gençler, ah bu gençler.. Ne de enerjikler. Hiç yorulmuyorlar sanki, onların yanında on yaş daha yaşlıyım sanki. Oysa genç sanıyorum ben kendimi, genç, dinamik. Ama şimdi hakkımı yemeyelim, onlar her sabah 6da kalkmıyorlar, akşam 5e kadar bilgisayar başında kafa patlatmıyorlar, gece 1de yatmıyorlar. Enerjik olmaları, en azından benden daha enerjik olmaları normal değil mi? Olsunlar elbet, gözüm yok, aksine onların bana enerji vermeleri falan acayip hoşuma gitti. Hepsinin yanaklarını sıkmak istedim, içimdeki anne uyandı bir an, kıyamam yaaa çok küçüksün sen diyecektim neredeyse birine. Hatta kısmen dedim bile bu lafı.

Acayip bir hafta oldu bu hafta ey günlük kıvamındaki blog. Yazmıyorum diye boşladım sanma seni. Herşeyi boşladım bu ara. Az birşeyleri çok önemsiyorum. Yazın işler değişecek elbet, çimlerde sere serpe yatıp kendimi topraklamayı bekliyorum.. İlk fırsatta. Bir de bisiklete binmeyi. Ama önce izmir..

6 Mayıs 2010 Perşembe

bir varmış bir yokmuş..

hayır, masal anlatmayacağım. bir var olan bir yok olan insanın kendisiymiş..
bir insanın yokluğuna inanmak çok çok zor bir işmiş..
hele de bu insan annesiyse bir çocuğun..
hem de anneler gününe beş gün kala gitmişse..
bugün bunu duydum, dinledim, hatırladım..
acı nasıl paylaşılır bilemiyorum ama tüm yüreğimle paylaştığımı hissediyorum..

bir metrobüs macerası daha

Furuş hanımın aksine benim hiçbir metrobüs maceram huşu içerisinde geçemiyor. Saat kaçta binersem bineyim illa ki asabımı bozacak birşey görüyorum, o olmasa kulak kabarta kabarta dinleyeceğim bir diyalog veya monologun sularında yüzüyorum.
Dün de körükte duruyordum. Karşımdaki üç adamdan iki uçta olanların ikisi de telefonla konuşuyordu. Hangisinden gözümü ayırmasam karar veremedim bir türlü. Eşit derecede baktım, boş gözlerle, onlar zaten o kadar meşgullerdi ki telefonlarıyla beni görmediler bile. Böylece ben de limitsiz röntgenleme yapabildim (baba mesleği neticede). Şimdi bana göre soldaki adamın ne konuştuğu beni pek sarmadı ama telefonu bir kulağına bir ağzına götürmesi beni benden aldı. Zaten oldum olası telefonu telsiz gibi kullanan insanlara gıcık olmuşumdur. Bu amcada bir kulağına götürdü telefonu, bir ağzına yapıştırdı, sonra tekrar kulağına yapıştırdı güldü falan. Neyse, bu adamla maceram bu kadar sürdü. Ha bir de adam 20 dk boyunca telefonla konuştu, ben bindim, o benden önce indi, inerken hala telefondaydı. Helal olsun, beyin hücreleri de hakkın rahmetine kavuştu zaten bence.

Diğeri ise bir kadınla konuşuyordu. Ya imkanım olsa da adamın robot resmini çizebilsem, çok tanıdık bir suratı vardı, iyi niyetli görünen ama kurnaz bir tip. Kırmızıya yakın koyu renk, izel misali pıtırcıklı bir cilt, porselen dişler. Telefondaki hatuna facebookta birşey yapmadığını, - bu arada yaş elli civarı - sadece oyun oynadığını anlatıyordu. Bir yandan gülüyordu, böyle gülen bir adama kim inanır ya neyse..
Sonraki cümlelerinden potbori (böyle mi yazılıyordu bu?) yapıyorum:
- Yok ya, sadece oyun oynuyorum ben, valla öyle birşey yok.
- Okey oynuyorum, okeyde de puanım çok yüksek, öyle olunca da bayanlar benimle eş olmak istiyorlar, eş dediysem yani birlikte oynayalım istiyorlar, hani benim puanım yüksek ya ondan.
- Nasıl anlatayım sana, o da öyle birşey işte, bir eğlence ihtiyacı gibi.
- Onlar gerçek değil ki, ben herşeyin gerçeğini yaşıyorum seninle, neden onlara ihtiyacım olsun ki.
- Herşey çok hızlı gelişti seninle, birden oldu öyle değil mi?
vs...vs..vs...

Bu arada sanırım diğer telefonla konuşan adamla bu tanışıkmış. Diğeri giderken buna birşeyler söyledi. Bizimkisi anlamadı, çünkü malum telefonla konuşuyor, hıı dedi, sonra yine duyamadı, sonra indirdi telefonu yere, bunlar bir süre konuştular, tekrar telefonu aldı, dinlemeye devam etti. Kendime mi acıyayım, telefondaki kadına mı acıyayım, metrobüs halkına mı acıyayım yoksa hepsini bir kenara atıp bu amcaya mı acıyayım bilemedim. Ben zaten oldum olası belli bir yaşın üstündeki erkeklerin macera arayışlarını anlayamamışımdır. Hem de sanal ortamda.

Bu gereksiz anıyı da yazı geçmişime eklemekten gurur duymuyorum, saygılar..
Not: metrobüs diye fotoğraf arattım ama aradığım metrobüs fotoğrafı değil, metrobüs içi fotosuydu, içi diye arattım, bir şey bulamadım. O kalabalıkta kimse makineyi çıkartıp bir fotoğraf çekememiş demek ki. Bu yazı da fotoğrafsız bitti böylece.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

hafta başı mağduresi

item by item ankara ve başka şeyler..
  • En güzel yanı gerçekten de İstanbul'a dönüşü bu Ankara'nın. Ne kadar güzel ve muhteşem günler geçirmiş olursan ol.
  • Ankara demek, gündüz tişört, gece bere, eldiven, atkı, bot demek, bunları bulamayınca zangır zangır titremek demek, hafif bir boğaz ağrısı demek.
  • Yüksek bir binaya ne zaman çıkarsam çıkayım deniz arıyormuş gözlerim, Ankara'da bunu tekrar farkettim.
  • Uzun yolculuğu tek başına hayal bile edemezken, kalabalık arabada ne derece keyifli olduğunu gördüm.
  • Çıplak ayak çimlere basıp maç yapmanın keyfini topun sertliğine rağmen çıkarttım, topa vurmaktan moraran ayaklarımın ne önemi var.
  • İki oyun da bir başka güzeldi odtü'de. Kıskandım, mutlu oldum, sevindim, sarıldım.
  • Kocaman nevşehir işi çömleklerimiz oldu, içine şarap koysak ne olur diye düşünmekteyim. Çömleği dolduracak kadar çok şarap almam ve çömleği yıkamam lazım, üşenirim.
  • Bu furuş insanının artık bana yazılarını edit ettirmemesini neye bağlamalıyım bilmiyorum.
  • Yine bu furuş insanının bana kötü davranmasını neye bağlamalıyım onu da bilmiyorum.
  • Ve yine bu furuş insanının getirdiği elbiseyi beğenseydim bana son kaça bırakırdı onu merak ediyorum.
  • Ve bugün çalışamıyorum, günün birbuçuk saatini çaldım, şahsi meselelerime ayırdım.
  • Şarkı kıtlığı çekiyorum, yeni şarkılara açım, türkiş, yabancıiş, vatevır..
  • Birkaç hafta stres, akabinde tatil, oh la la!