21 Şubat 2011 Pazartesi

hayallerime gelmeden önce kapıyı tıklatın

Unuttum, resmen unuttum hayal kurmayı. Çocukken de hayalperest bir çocuk değildim hiç. Hani derler ya çocukların hayal dünyası derya deniz olur, büyükleri hep şaşırtır,vs. Benim çocukluğum da minimum hayalle geçmiştir. Çok mu rasyonel yetiştirildim bilmiyorum ki. İnsanın hayalleri yoksa yaşamasının da bir anlamı yok bence. Hayal kurmak demek yaşama tutunmak demek. Hayal kurmak demek herşeye rağmen inat etmek demek. Hayal kurmak demek hayatı sevmek demek.

Hayal kurmak istiyorum bu sefer. Zorlayıp kendimi, gittiği yere kadar götürüp, bir kuple de olsa hayal edebilmek istiyorum.

En büyük hayalim zaman mevhumu olmadan yaşamak mesela. Hayatı sürüklediğim değil, hayatla süzüldüğüm bir yaşam. Kendimi bıraksam, uykumu aldığımda uyansam, acıktığımda kahvaltımı yapsam,  tek yükümlülüğüm yaşamak olsa.. Bir arkadaşı görünce yolda herşeyi boşverip uzun bir sohbete dalabilsem, bir kitaba başladığımda ve kapılıp gittiğimde bitirene kadar elimden bırakmasam, gerçekten merak ettiğim için insanları arasam, derinliğimi kaybetmesem, geçmişimi unutmasam, balık beyinli olmasam..

Çok fani herşey, bunu biliyorum. Şu anki koşullarımı değiştirmek bir anlık bir kararıma bakıyor, bunu da biliyorum. Zaman bağımlı yaşamamak ilk etapta beni mahvedecek, bunu da fazlasıyla biliyorum.. Ama? Ama ölüm yok sonunda, hayat devam edecek. Muhtemelen çok daha güzel olacak, başta alışkın olmadığım bir durumla karşı karşıya kalsam da, sonrasında ben yıllardır ne biçim bir hayat sürüyormuşum diyeceğim. Belki yıllardır ilk defa yaşadığımı hissedeceğim. Ve gitti, bitti, yok oldu dediğim yaşama sevincim, gitti, bitti, beni terketti dediğim isteklerim geri gelecek. Enerjim çoğalacak, gücüm çoğalacak, motivasyonum çoğalacak, tutunamayanlardan değil tutunabilenlerden olacağım. Kendim için önemli birşey yapmış olmanın kalıcı huzurunu yaşayacağım. Etrafımdakilere huysuzluk değil yaşam enerjisi yayacağım.

Yumuşacık tüy yumağında daha çok vakit geçirebileceğim...

Benim ya sömestr tatilim geldi ya da emekliliğim..

10 Şubat 2011 Perşembe

aklım fikrim hep sende.. sev sen de.. sevme sen de..

Koca ev bana dar geliyor bir süredir. Uzun zamandır ilk defa kendimi bir odaya kapatabildim, müzik dinleyip, birşeyler yazabiliyorum. Eskiden işte yazardım, güniçinde veya öğlen tatilinde bir fırsat mutlaka olurdu, olmasa da yaratırdım. Ama uzunca bir süredir o lüksümü de yitirdim. Tıpkı "istek" kelimesinin bünyemden yitip gittiği gibi..

Enayi miyim ben enayyii miyim ben enaayiii.. çalıyor..

Enayilik bence yaptığım. Sözde ekip büyüdü, sözde ekibi yönetecek kişi oldum.. Gel gör ki ekip ekip değil, ben yönetici değil.. Gittikçe çirkinleşiyorum, görüyorum bunu, yitip gidiyorum kendi avuçlarımda.. Aynaya bakmaya yüzüm yok, kendimden hoşnut değilim işin özü. Kendim gibi biriyle de çalışmak istemezdim muhtemelen. Ne acı bunu söylemek..

Çek git diyor bir yanım, belki yüzüncü kez. Ama diyor öbür yanım, ne yapacaksın? Git tabii de nereye gideceksin? Ya daha kötü olursa, ne istediğini bilmeden nereye a be deli? İki yanımı kafa kafaya tokuşturup
, ikisinin de ağzını tokatlayasım var. Susun ulan bi! Önce bi gidelim, sonra bakarız bir hal çaresine..

Sorumluluk sahibi bir insan olarak yetiştirilmişim ya, nasıl uyuz oluyorum bu halime. Benim okul hayatım boyunca devamsızlık sayım 5i geçmez biliyor musun? Herkes limitini doldurur, üstüne çakma rapor alır okula gitmezdi. Ben en zor koşullarda bile giderdim. Şimdi de bakıyorum etrafıma. Biri 10 servisiyle geliyor, biri zırt pırt hasta, biri uyuyakalıyor gelmiyor.. İşte bunları görünce iyice kızıyorum kendime. Madem öyle de varolunabiliyor burada, ben ne bok yemeye kalkıyorum her sabah 6:24te.. Gözlerimi açamadan her sabahki rutinimi tekrarlayıp 8 olmadan işimin başında oluyorum ha. Başkasına verdiğim her işi tekrar yüklenip, bölünerek azalıyorum.. Neden yani?

Ne alaka diyeceksin şimdi ama sanırım çalan şarkıyla ilgili.. Bir an bir düğüne gidesim geldi.. Önümde bir ordövr tabağı, hafif bir yaz esintisi, hava tam kararmamış, deniz kenarı, haydariden bir çatal, bir yudum şarap, ayakkabı vura vura tempo tutmaca..

Yaw, hayalimin içinde ne işin var haydari? Hadi başka kapıyaa.. hadi başka kapıya..

Ezbere bildiğim bir oyunu çalışacak olma ihtimali var içimi minicik oynatan.. Daha da birşey yok..

5 Şubat 2011 Cumartesi

değişiklik

Dedim ki bloğuma epeydir zaman ayırmıyorum, hepten boşladım.. Bari tasarımını değiştireyim, yeni bir tasarım yapayım, hem motive olurum, hem değişiklik olur falan..
Ama tasarım nere ben nere?
Pek beğenmediğim bir hal aldı blog..
Değiştirmeyle de uğraşamayacağım şimdi.. Belki akşama.. Zaten bu güzel günü evde heba ettim..
Gudbay then..