27 Mayıs 2009 Çarşamba

bunu dinlemeyen kalmasın!

biraz gevşetebilsem göğüs kafesimi

dokunup durdurabilsem attığın yeri

boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor

dakika başı bir of içimden hiç eksik olmuyor

her neyse işte özledim seni o kadar

boş düşünce balonu başımın tam üstünde

bir şey yazmaz oldu senden sonra içinde

boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor

koşmak istesem de sana hayat geri çekiyor

her neyse işte özledim seni o kadar

bir şiir olamadım kafiyene uyamadım

sen kaçtın ben kelime bulup seni tutamadım

boşalttığın yere ne koyduysam dolmuyor

dakika başı bir of içimden hiç eksik olmuyor

her neyse işte özledim seni

her neyse işte böylesi hayat nereye kadar

http://www.youtube.com/watch?v=aV8L4U4FSpU

22 Mayıs 2009 Cuma

bütün isteğim uyku..

neden uyuyamıyorum? kafamda binyediyüzseksendokuz tilki mi dönüyor yoksa? dönme tilki, dönme..
valla yok tilki falan kafamda ama koşturmaktan yorgun düşüyorum sanırım. tüm gün koşturan beden ve zihin bir an olup da sakinleşemiyor.
gün gelecek, sakinleşeceğim biliyorum.

ya da bildiğim birşey yok, laf olsun diye yazıyorum!

uyu da gel çocuk, uyu da gel!

günlerdir geceleri uyumayı beceremediğim için dün öğlen pinpon oynamayayım da azıcık kestireyim dedim. masaya kafamı koydum, rahat etmedim, bel yastığını masaya koydum, rahat etmedim, en sonunda kaykıldım, kafamı koltuğa dayadım, kulaklık kulağımda. yaklaşık 40 dakika fosur fosur uyumuşum. kulağımda kulaklık da olduğundan - müzikle uyumak sanırım en sevdiğim şey şu hayatta - etrafımda beni lunapark gezer gibi gezen insanları farketmemişim. fotoğrafımı çekenler, yemiş atanlar olmuş. duymamışım haliyle. uyandığımda olay ortaya çıktı anında. herkesin elinde bir cep telefonu fotoğrafımı çekmiş. çok utandım, bayağı ağlağım zaten şu günlerde, başladım ağlamaya..

uyurken bu kadar mı çirkin olur bir insan ya! tiksindim kendimden. şimdi bu iğrenç uyku pozunun en çirkin yerini de buraya koyuyorum. koyuyorum ki bir daha böyle bir eşeklik etmeyeyim..

serviste bile uyumasam yeridir artık. biraz zor gerçi..

18 Mayıs 2009 Pazartesi

wake from your sleep..

güne exit music (for a film) dinleyerek başlıyorsam bu bugünden bana hayır gelmeyeceği anlamına gelir. gelirse gelsin, umrumda değil. bunalım yattım, bunalım kalktım. şimdi de bir güzel kaçış şarkısı dinlemişim, çok mu!
yazı yazmak düşünmek ya aslında, yani insan düşündüğünü yazıyor haliyle. acaba ben az yazdığım için mi az düşünüyorum. oturuyorum mesela birşey yazmaya, elim kitleniyor, açılamıyorum uzun bir süre. daha çok pratik yapmam lazım sanırım. daha sık yazayım artık bari.

bu arada ev maceralarımızın sonuna geldik. artık nişantaşı'lı olduk. ama acıbadem nişantaşılısı. umutlarımızı hemen hemen tamamen yitirmek üzere olduğumuz bir akşamüstü gördüğümüz bir ilan ile hayırlı olacağını umduğumuz bir işe giriştik. bakalım nasıl olacak. şimdi eşya meseleleri var. birkaç dergi karıştırıp biraz fikir sahibi olmaya çabalasam iyi olacak, zira gelinlik mevzuunda olduğu gibi bunda da beynim boş. güzel olmasını, klasik olmamasını istiyorum da başka birşey istemiyorum. o da nasıl olacak onu da bilemiyorum.

yarın tatil ya, bugün geçmez kesin. üstelik çarşamba yine pazartesi sendromu yaşatır bünyeye ama sonrası perşembe ve cuma hemen geçer. hatta haftasonu da hemen geçer. zaman öyle ya da böyle geçiyor, kaybolan bizim boşluklarımız oluyor.

fesupanallah...

14 Mayıs 2009 Perşembe

aşka gönül verdin kolların kanat olsun!

ne yazacağımı bilemiyorum. depresif ruh halimden bahsedip zaten depresif olan okurumun içini kıymak istemiyorum. zaten 2 gündür gül yüzüne hasret kaldım. dün bir de sosyetik olmamış mı bizimkisi. o kadınla da nasıl takılıyor anlayabilmiş değilim. ben dün onunla aynı servise bindim, uyumaya çalışıyorum, lakin teyze bir an susmadı, sürekli telefonla konuştu, üstelik gayet yüksek bir desibelden. sibelden.. belden.. elden..

ev maceraları son gaz devam ediyor. dün baktığımız içi dolu bir evin içinden eski sevgilim çıkmasın mı? çıkmasa iyiydi, lakin çıktı, götün götün kaçtım evden. eleman da beni tanımazlıktan gelmedi mi.. hafızamdan kazımak istediğim bu pek muhteşem insanı bir anda karşımda görünce bendeki şaşkınlığı tahmin edersiniz..

ve baktıklarımızdan biri etkiledi beni. hangar gibi bir ev, dehşet büyük. üstelik 1.200 kirası. ama o evi nasıl doldurcaz falan, bilemiyorum. bugün yine acıbademde olacağız. bu çocukla aylaklık etmek iyiden iyiye hoşuma gitmeye başladı. macera dolu amerika.. pardon acıbadem. veya o an hangi semtin sokaklarını arşınlıyorsak orası işte. insanların samimiyeti de ayrı bir enteresan. anadolu yakası gerçekten bir başka. istanbul değil sanki, anadolu yakası ya, anadolu insanı burda mı yetişiyor nedir, hiç gudubet insana denk gelmedik şimdiye kadar.. tık tık tık.. nazar değmesin maşallah..

benim dalasım geldi, çok çok özledim. yaz gelsin, evleneyim, kursumu tamamliyim, gidelim sevgiliyle dalmaya. oh, suyun altında balıklarla balık, alıklarla tavuk olayım. en sevindiğim!

bu arada oyun çıktı, çok da iyi oldu seyirciyle buluşmak. tabu mabu kalmadı bende. ama daha bir iyice çalışalım dedik, başka gösterim etmeme kararı aldık. şimdi erdem'in oyununa seyirci topluyorum. şş, siz de gelin ey okur milleti.

hadin gari, azcık iş yapayım.
selametlen.

ps: başlık için bkz. duman - senin marşın (kıskandım kızım napiyim, hep sen mi yapıcaksın! :))

13 Mayıs 2009 Çarşamba