27 Haziran 2010 Pazar

Sensei Kafede Kahvaltı Başkadır

Her ikeaya gittiğimizde bir cafe açacak olsam şundan şundan alırım, ne de güzel dizerim, zevkli zevkli döşerim hayallerine gark olup eve dönüyorum. Dün de aynısı oldu ve ertesi sabah bir işletmeymişizcesine kahvaltı hazırlayasım oldu. Balkon gibisi var mı şu hayatta? Sorarım herkese.. Balkonsuz evlere dünya para isteyen ev sahipleri.. Yıkılın karşımdan uleynn..

24 Haziran 2010 Perşembe

Sıkıntı ve muz kabuğu

  • Sorunlardan bıktığım için ve birlikte iş yaptığım insanlara zerre güvenim kalmadığı için bu iş ortamından ve yaptığım işten fena halde sıkılmış durumdayım. Bunun deniz tatiline muhtaç bünyemle ne derece ilgisi olduğunu ise ancak tatile gidip döndükten sonra anlayabileceğim. Bunun için de hayli zaman geçmesi gerekiyor, ne acı.
  • Parmaklarım ısırmaktan ve kanırtmaktan lime lime oldu. Dinlediğim şarkıya bağıra bağıra eşlik etme arzusuyla yanıp tutuşurken neden kabul edilirken hata alan faturalar veya yanlış çıkan ödeme listelerinin stresiyle boğuşuyorum. Bir anlasam.
  • Yazın ortasında yağan yağmurla soğuyan hava.. Isınmanı çok istemiyorum ama en azından bir parça güneş göster şu yanan gözlerime. Belki yaşam umudu olur, yaşama sevinci doldurur bünyeme.
  • Öğlen tatilini hakkını vere vere kullanan insanlara çok özeniyorum. Öğlen tatili benim için hızlıca yemek yenip tekrar masaya dönülen bir saatlik bir ara. O arada bazen yazı yazıyorum, bazen iş yapıyorum, bazen uyuyorum. Ama öyle insanlar var ki 12de masasından kalkıp 1de geri dönmeyi başarıyorlar. Hakkını veriyorlar yani, haksız mıyım?
  • Halisunasyonlar görüyorum. Balkonda bana bakan birisini gördüm misal. Sonra bir takım hayvanlar görüyorum, yürüyorlar. Ve en sonunda bu sabah ses duymaya da başladım. Birisi kısık sesle adımı fısıldadı. Servisteydim, sabahtı, iki kere seslendi biri bana. Seslenme olasılığı olan arkamda oturan tek kişiye baktığımda ise uyumakta olduğunu gördüm. Zihnimin oynadığı oyunlara teslim olayım mı, direneyim mi bilmiyorum. Tek bildiğim günlerdir bir rüyada yaşıyor gibi olduğum.
  • Duman'ın ah adlı şarkısını dinlemeyi seviyorum şu sıralar. Hele ki o girişi..

17 Haziran 2010 Perşembe

yaza yazı

  • Şirkette oturduğum yerden duyduğum yüksek sesli telefon konuşmalarını söz yapıp, bu konuşmaların bende bıraktığı asabiyeti ilham kaynağı belirleyip her birine bir türkü bestelemeye başladım. İçimdeki arabesk türkücü gün yüzüne çıktı, unkapanı yollarına düşmeme ramak kaldı.
  • Düğün mevsiminin açıldığını her gün evimizin az ötesinde patlayan havai fişeklerden öğreniyorum. Geçen sene bugünlerde ne yapıyorduk diye açıp baktığımda ise paketleme işleriyle meşgul olduğumu, odamla vedalaşma seromonilerine gark olduğumu görüyorum.
  • İş hayatında kimsenin yüzüne bağırıp çağırmayı, kavga etmeyi sevmediğimden sürekli kendi kendine kavga eden bir insana dönüştüm. Etrafımdakiler de öğrendi artık, ne derece asabi olduğumu. Oysa kavga edebilsem, yüzüne konuşabilsem kızdığım kişinin belki herşey çok daha kolay olacak. Ama kavga ederken hiç olmayacağım şekilde çirkefleştiğim için - bir de ağlamaya başlıyorum - şahsi kanaatim böylesinin benim için daha iyi olduğu yönünde.
  • Evde yalnız kaldığım geceler, salonda otururken her an içeri birisi girecekmiş korkusunun ana kaynağını fena halde merak etmekteyim. Bunun için benimle birlikte çocukluğuma inmek isteyen olursa gelsin, bir inip bakalım.
  • Mojitodaki nane yapraklarını maydanoz sanan, salondaki masanın örtüsünü gönlünce değiştiren, ıvır zıvır dolabını büyük bir heyecanla düzenleyen, masamdaki yırtık peçeteye sevgi notu iliştiren anneme iyi yolculuklar diliyorum ve seviyorum her daim.
  • Bugün yaptığım Güneşli - Acıbadem yolculuğu sonucu (18:30- 19:45) anadolu yakasında oturup güneşlide çalışan aklıselimlere sabır dilemiyor, bir an önce evlerini bakırköy civarına taşımalarını öneriyorum. Ben böyle bir ömür törpüsü trafik görmedim. İstanbul'daki her trafik sıkışıklığı ile kesişen başka bir güzergah var mı acaba?
  • Müşteri miyiz, işi yapan mıyız konusu netleşmediği sürece müşterisi olduğumuz grup şirketi tarafından yönetilmeye boyun eğmek zorunda kaldığımız için şirketimizin tüm üst düzey yöneticilerine beceriksizlik ve iş bilmezlik madalyası verilmesini öneriyorum. Her ay ödediğimiz milyarlarca lirayı da mümkünse benim hesabıma transfer etsinler.Etsinler ki onları affedeyim!
  • Hava sıcaklığı - boğaz kuruluğu - su tüketimi - tuvalet ihtiyacı döngüsüne ancak mevsim değişikliği son verecek, bunu biliyorum. Kendime ve tüm bol su tüketirlere sabırlar diliyorum.

  • 1991-1998 yılları arasında belli seneler dersimize giren pek muhterem İngiliz hocamız David Mcmanaman 10 Haziran'da vefat etmiş. Sebebini bilmiyorum, uzun bir zamandır aklıma bile gelmiyor olmasına rağmen ölümüne fena halde üzüldüm. RIP yazmış sınıf arkadaşlarım facebookta.. Öyle olsun, rahmet yağsın..

10 Haziran 2010 Perşembe

herşeyi bildiren insan

Ben bu olaya artık acayip uyuz olmaya başladım. Bu olay ne mi? Herşeyi bildirme olayı. Gerçek olaydan alıyorum mesela, kişi tatile gitmiştir, ama ne hikmetse facebooktan da çıkmaz, zırt pırt facebooka ileti koyar. sırasıyla:
1.4 gün tatil dedik Antalya'da bile yağmur!!!!çook şanslıyız çooook:((((
2.Karşımda sonsuz deniz,elimde içkim...huzur bu olsa gerek
3.Beyaz ten ne zor bisey!!!bronzlasamazsin, biraz yansan soyulursun bı de üstüne acı cekersin!!!kirmizi oldummmmm
4.tatilde sarhoş sarhoş unutulmaz izleyen manyak insan kimmm?evet evet benimmmm

Ben, facebook kullanma özürlü de olabilirim elbet ama ne zaman facebook'a login olsam ilk açılan sayfada değişen iletileri görüyorum. Bana ne sen tatildeysen, bana ne alkolün dibine vurduysan, bana ne tatilde bile dizilerden geri durmuyorsan.. Ama hata bendedir kesin, okumamam gerekiyor bunları ki sinirlenmeyeyim. Nasıl olacak peki bu? Yine kapatacağız feysbuku.

Ben zaten orada sanırım sadece fotoğraf bakıyorum. Lise ve üniversiteden pek görüşmediğim arkadaşlarımın evlilik ve doğum haberlerini alıyor, zamanın insanları ne derece etkilediğine dair tespitler yapıyorum. Uzun zamandır, bir insanı arattığım olmadı. Veya listemdeki insanlara insanlık namına bir hal hatır mesajı da göndermiş değilim. Başkaları gibi çilek ekip, öküz altında buzağı da barındıramıyorum.

Kısaca facebook benim için bir röntgen mütehassıslığı gibi. Buna da ziyadesiyle uyuz olmaktayım. Günde 3-4 defa girip 3er dakika kaldığım bu siteyle münasebetimin bu derecede kalması beni kıl etmekte. Eee.. napalım yani? Ne bileyim, düşünün işte birşeyler..

8 Haziran 2010 Salı

yağmurunuz bol olsun!

Uyuyan insanı uyandıran insan.. Evet, sabahları alarmdan sonra sevmediğim ikinci varlık.. Belli ki serviste yokum, belli ki fosur fosur uyuyorum, uyandırsan da belli ki servise yetişemeyeceğim, ne diye arıyorsun beni? Neden bir saat fazladan uyumama göz yummuyorsun da beni bir telaş bu yağmurda arabayla işe gitmek zorunda bırakıyorsun. Görmeden araba kullanma talimi yaptırıyorsun, kafamdan sular boşanırcasına, önüm, arkam, sağım, solum, ebe, sobe modunda.

İnsan doğayı dışladıkça doğa insanın dibinde bitiyor. Doğayı umursamadıkça biz, tokatını patlatıyor ensemizde. Bu kadar normal bir olayı, altı üstü yağmuru, bu kadar anormal karşılamak da neyin nesi? Bir kereciğine de olsa bıraksak kendimizi, tedbirimizi, varlığımızı.. Teslim olsak doğaya, atsak şemsiyelerimizi, çıkarsak yağmurluklarımızı, donumuza kadar ıslansak. Bunu yapmayınca bile zaten ıslanmıyor muyuz? Bu çaba neden?
Neden onu düşman belliyoruz? Of, çok yağdı, bitse artık diye neden söyleniyoruz? Neden meteor.gov.tr yağmur bitiş saati tahmininde bulunuyor? Biter bitmez yapılacak çok önemli işler mi var?
Eskiden beri yazın ortasında gelen kışa bir sempati duyarım. Evde şortla otururken, bacakların ürpermesini, bir koşu uzun eşofman altı bulup onu giymeyi, hatta abartıp üstüme bir de hırka almayı. Sonra sıcak birşeyler içmeyi, bir anda yazı unutmayı, kabanlı günlere geri dönmeyi. Tuhaf bir haz veriyor bana bu yaz dönemi kışı. Neden bilmiyorum, beklenmeyen bir misafirin zili çalması gibi. Ama gelişi sevindiren bir misafirin..

1 Haziran 2010 Salı

Kısa bir aradan sonra tekrar buradayım..

  • Camı açınca evin içi çiçek kokuyor, börtü böcek doluyor, ısınıyor.. Demek ki diyorum bahar gelmiş, yaz gelmiş, kışlıklara yol görünmüş. İlk fırsatta dolabı düzeltmeli, askılıları, kısa kolluları meydana çıkarmalı.
  • Servisteki uyku dakikalarımın kaydedilmesini ve sonrasında bana izlettirilmesini talep ediyorum. Ne yamukluklar, ne sesler eşliğinde uyuduğumu bilmek en doğal hakkım diye düşünüyorum.
  • Boyun fıtığı sporsuzluğu fırsat bilerek hemen günışığına çıktı. Boynumda müthiş bir ağrı, başımı sağa sola eğmelerim acı vermeye başladı.
  • Aylar sonra yeniden evimde temizlikçi var, kendisini yıllar önce rehin almıştık bir sebepten, ama şu an onun ben olduğumu bilmeden evimi temizliyor. Fotoğraflardan tanıyacak muhtemelen. Haydi hayırlısı..
  • İki gün üstüste, neredeyse sadece eşe, dosta ve aileye oynadım. Duyurusuzluğun gözü kör olsun. Ana yüreği (sırf annem değil, anne olmuş herkes) çıplak ayaklarıma takıldı. Oysa bilmiyorlar ki ben çıplak ayaklarımla ne kadar mutluyum. Çorapla, ayakkabıyla, terlikle, botla, sandaletle ne kadar mutsuzum..
  • Bazı günler işyerinde fena halde şarkı söyleme isteğiyle dolup taşıyorum. Hatta bazen düşük sesle de olsa söylüyorum. Keşke diyorum bir oda olsa, böyle stüdyo gibi, oraya girsem bağıra bağıra şarkı söylesem, sonra çıksam. Şarkı söylemek bana enerji veriyor. Stüdyo demişken, her öğlen davul çalışabileceğim bir yerde çalışmak ne derece ütopik biri bana bunun cevabını versin.
  • Şimdiye kadar kimseye Barcelona fotoğraflarımı göstermek zorunda kalmadığım için çok mutluyum. Kimsenin sormaması, görmek istememesi için dua ediyorum. Gezdikten sonra o yerin fotoğraflarını göstermek çok saçma geliyor. Ben gittim, süperdi, sen gidemedin, nihohaha dercesine. Herşey yaşandı, bitti ve orada kaldı bence. Tekrar tekrar anlatmak, fotoğraflarla ispatlamaya çalışmak çok turistvari hareketler. Üstünden zaman geçtikten sonra belki ben de Barcelona üzerine vaaz vermeye başlarım, kim bilir. Ama şu an orası benim için bir güzel anılar diyarı, öyle de kalsın.
  • Vavien'i birkaç gün önce izlememe rağmen hala aklıma gelen sahnelerine gülüyorum, ne garip. Ne güzel filmmiş, ne çok akılda kalıcı sözü varmış. Nasıl? Nasıl? Nasıl? Nasıl? Nasıl? bunlardan en sevdiğim..
  • Pikniğe gidelim mi?
  • Gidelim ama gölgelik bir yeri de olsun, ağaçları bol olsun, sonra çimde çıplak ayak futbol maçı yapalım. Yuvarlanalım, çok acıkalım, ekmek arası etleri lüpletelim, üstüne bir maç daha yapalım. Çığlık çığlığa bağıralım. Yenelim, yenilmeyelim, timsah yürüyüşü yapalım.
  • Sinirlenen insan görünce sokakta - dün gördüm mesela bir tane - acayip korkuyorum. Büzüşüyorum resmen. Sesi öyle çıkan insan şiddete de meyli varsa karşısındakine neler yapmaz ki diyorum, ciddi ciddi ürküyorum. Sakinlik iksiri olsa keşke, kime bir damla ekelesem sakinleşse. Anında..
  • Nispeten sakin bir hafta, ama yine uykusuzum, hep uykusuzum..