12 Mart 2009 Perşembe

hüzün

içimde yoğunen ve yakınen hissettiğim tıkanıklık ve hüzün beni boğuyor artık.. bir insan bu kadar mı kabız olur, bu kadar mı mutsuz olur?
nedensiz mutsuzluğuma zerre anlam veremiyorum..
yazmak da dahil hiçbirşey yapmak istemiyorum. kendimi, varoluşumu ziyadesiyle anlamsız hissediyorum :(

4 Mart 2009 Çarşamba

nefret

kendimden nefret ediyorum..
insanların benden nefret etmesinden nefret ediyorum..
öküz insanlardan nefret ediyorum..
insanların tepkilerine bu kadar kafayı takmaktan nefret ediyorum..
burada olmaktan nefret ediyorum..
varolmaktan nefret ediyorum!

3 Mart 2009 Salı

bir gün belki hayattan...

bir gün gelecek, bir gün.. ve o gün yapmak istediğim her şeyi yapıyor olacağım, olmak istediğim insan olmuş olacağım.. gibi gelir ara ara bana.. ama bilirim ki öyle bir gün asla gelmeyecek.. bu umutla yaşamak boş ve acı bir derttir..

bir gün gelecek, okumak istediğim kitapların tümünü okuyabilecek kadar zamanım olacak, konuşmak istediğim herşeyi konuşabilecek kadar dilim olacak, derin mi derin ilişkilerim olacak, muhteşem aile hissiyatlarım olacak, hayata dair birşeyleri gerçekleştirmiş, hayata bir çizik atmış bir insan olacağım.. sanırdım.. hala da ara ara sanırım.. sanrıdır bu sadece.. sanırım sanrı.. sana bana sanrı.. sara sara sanrı..

öyle bir gün yok.. gün olan gün bugün.. olacaksa birşeyler bugün olmalı.. bugün olmuyorsa yarına dair umudum varsa yarın olmalı.. umudum yoksa sanrının sanrı olduğu da doğru demektir.. umutsuz yaşanıyorsa sanrı hiç olmamış demektir.. sanrı bir umuttur zira.. erişilmeyeceği bilinse de bir umuttur sanrı..

ersin'in son uykusuz'da çizdiği anne-babaya kötü davranıp vicdan azabından geberme haline değinen arkadaşım Bülent'e buradan selamlarımı iletiyorum.. O sayfayı okuyunca "ulan ben ne düşünsem bu çocuk onu çiziyor" demiştim kendi kendime.. zira anne-babaya kötü davranma olaylarından hallice muzdarip bir kişiyim ben de neticede.. kıvran dur vicdan azabından..

sanırım şu hayatta en çok istediğim şey sevdiğim kimsenin yokluğunu yaşamamak.. herkesten önce göçüp gitmek.. kendimi son derece ve fena halde dayanıksız buluyorum birilerini kaybetme konusunda..

1 Mart 2009 Pazar

button's buttons

benjamin button, yıllardır düşündüğüm birşeyin film versiyonu olmuş, çok da güzel olmuş, bravo diyoruz..
giderek çürüyeceğimize çürük başlasak ve gittikçe zımba gibi olsak, saf bir yaşlılık ve bilge bir çocukluk geçirsek nasıl olur diye düşünür dururdum.. ki bu filmi izledim.. dün tüm gece rüyamda ve bugün bütün bir gün hayatımda zihnimde bir yerlerde filmden kareler döndü durdu..
brad pitt'in her haliyle oyunculuğuna ve pek tabii ki senaryoya fena halde tav oldum.. üstelik bir iki yerde ağlamadım da değil..
son günlerde izlediğim aşk meşk filmleri, hayata dair filmler beni ne hikmetse pek bir derinden sarsıyor.. önceki gün izlediğim vicky, cristina, barcelona da yine aşk üzerine sorular sordurmuş ve gece boyu tuhaf rüyalar görmeme sebep olmuştu..
to be continued..

neden neden neden

nedenlere boğuldum yine..
neden içimden hiçbirşey yapmak gelmiyor?
neden kendimi enerjisiz hissediyorum?
neden işe gitmek istemiyorum?
neden hiçbirşeyle uğraşmak istemiyorum?
neden boynum sürekli ağrıyor?
neden en ufak şeylerden bile böylesi sıkıntılar çıkartıyorum?
neden mutlu olmayı beceremiyorum?
neden herşey hemen istediğim gibi olmuyor?
neden bu kadar çok yiyorum?
neden boğazımı tutamıyorum?
neden yetmiyor zaman?