17 Aralık 2011 Cumartesi

somebody that i used to know

Dün akşam, önceki gece 10 buçuğa kadar işte harala gürele çalıştığım ve gece de kafasal doluluktan ötürü pek uyuyamadığım için 7 buçuk gibi koltukta sızmışım. Çamaşırı asmak için uyanıp, asıp (görev bilincinin gözü kör olsun, çamaşır kokmasın diye saat kurmuştum sızacağımı hissedip), yatağıma yatıp 10 gibi tekrar derin uykulara gömüldüm.
Derken gece 12 civarı önce rüyamda sonra gerçeğimde hayvansal sesler duydum. Ve bu duyumlarımın sonucunda da uyandım. N'oluyoruz dememe kalmadı, bu hayvansal seslerin kağıt yatak odası duvarımızın öte yanından geldiğini farkettim. Şu sıralar düzenli bir cinsel hayatım olmayabilir ve bu yüzden bu seslerin beni ekstra uyuz ettiğini düşünecek olabilirsiniz. Hani olan var olmayan var hesabı bir uyuzluk duyuyorum sanabilirsiniz. Ama konunun onla ilgisi bence yok. Birincisi sesler çok yapmacıktı, ikincisi sesini duyduğum bir eylemin kendisini de gözümde canlandırmaya başlıyorum ki götten bacaklı yan komşumuzla onun suratsız karısını hayalimde canlandırmak midemi bulandırmak dışında bir işe yaramıyor. Bu noktada sizleri bir kadın bir erkeğin aşağıdaki bölümüyle başbaşa bırakıyorum. Ve bu aptal duvarları yapan müteahhitlerin burnu hemen düşsün diyorum..
http://www.youtube.com/watch?v=hZDR_Zr1R0k

Evdeki elektronik aletler birer birer bozuldu. Önce ütü, ardından süpürge. Aradan birkaç gün geçti önce ütüyü yaptım (birşey de yapmadım gerçi, tekrar denedim, okudum, üfledim, çalıştı), sonra da elektrikli süpürgeyi. Soyadıma layık bir insan olmaya başladım iyice.. Hemen bekleyen vakum poşetindeki havayı hüplettim süpürgeye ve ortadaki yorganlardan kurtuldum. Ortalıkta birşey kalınca ultra gıcık oluyorum. Ve günlerdir nevresim yıkıyorum. Nevresim kadar nankör başka birşey yok bence. Biri bir geceliğine gelir, sizde kalır ve ona yatak serersiniz. Ertesi gün gider. Başkası gelir ama ona bir kere yatılmış da olsa birinin yattığı çarşafı sermek olmaz. Hemen yenisi çıkartılır, serilir. Sadece çarşaf olsa yine iyi, yastık kılıfı, yorgan kılıfı.. İşte, günlerdir eve gidip gelen misafirlerin birikmiş nevresimlerini yıkıyorum. Makine de küçük mü nedir üç dört parça koyuyorum kapak kapanmıyor. Azar azar yıkamak zorunda kalıyorum. Neyse, bugün bitirdim nevresim işini, son parti de kuruyunca eve bir daha asla misafir almayacağım. Ben böyle diyorum ama misafir de benim keyfimi bekliyordu zaten.. Peeh..

Hem insanların ilgilenmediklerinden şikayet ediyorum kendi içimde, hem de arayanlarla konuşmak istemiyorum. Çünkü mesela birini geri arıyorum, bir çıkar için aramış oluyor. Ayrıca kimseyle bu askerlik muhabbetlerine giresim yok. İnsanların o gerzekçe üstten tavırları, bakışları, konuşmaları.. Beni geriyor artık, kimseyi istemiyorum. Bu sebepten ötürü de bir vadede yurtdışında yaşamak istiyorum. Neresi, nasıl, hiçbir fikriyatım yok ama birgün defolup gideceğim.

Ve aile meseleleri.. Kızgınım onlara, hem de pek çok.. Biz hiçbir zaman tam bir aile olamadık zaten. Babamla aramızda geçen son telefon konuşmasından sonra beni arasa da telefonumu açar mıyım bilmiyorum. Bir yandan da bir gün kötü birşey olursa bugünleri böyle geçirdiğim için kendime kızacağımı da biliyorum. Ama sinirim hala geçmedi. Annemin bana en sonunda gelininin adıyla hitap etmesi, varını yoğunu torunu için seferber etmesi, beni saçma sapan durumlara düşürmesi,vs.. Hala sinirim geçmedi.

Tüm uyuzluğum bundan.. Bir de başım çalkalanıyor, ufak ufak dönüyor, tatlı tatlı.. Burnum akıyor, kulaklarım tıkalı, hareketlerim dengesiz, bir başağrısı ki lodostandır diye düşünüyorum..
31 gün kalmış, cenabet bir kalan sayısı.

başlığa sözkonusu olan şarkı ve son birkaç günümün loop şarkısı:
http://www.youtube.com/watch?v=8UVNT4wvIGY
Elveda..

4 Aralık 2011 Pazar

kütahya malatya arası kaç saat?

Günlerdir kafamda bir cümle var; "ne olursa olsun insan yalnız şu dünyada!".. Ne kadar "benim ailem var..", "çevrem geniş", "arkadaşlarım çok" diye düşünse de insan özünde yalnız. Kendi kararlarından, kendi tavırlarından, kendi cümlelerinden, kendi tutumlarından sorumlu.. Kimse senin adına birşey yapamıyor, kimsenin yaptığı şey sende sen yapmışsın hissiyatı yaratmıyor. Sen ne yaparsan o oluyorsun, öyle tanınıyorsun, kendisi şöyledir ama annesi böyledir diye kimsenin sana olan tavrı değişmiyor.. Özetle birey olamıyorsan bir hiç olmaya mahkumsun..
Bir hiç olmak ya da olmamak.. İşte bütün mesele bu..
Anneyle yapılan telefon konuşmasında anne bana ben hariç herkesle ilgili sorular soruyor, ben de benimle ilgilenmediği için ona kızıyor, o da ben kızdığım için kapatmak istiyor, ben de bir kere beni sor diyor, o da yine başkasını soruyor, bu sefer benim gözler doluyor, telefon kapatılıyor. vicdan azabı.. ağlamalar.. sinir boşalması.. tüm vücudum zaten mütemadiyen seyirtiyor.. sinirsel haller beni bitiriyor..
yazasım yokmuş meğer, ne kastırdım ya.. yor falan.. of..