23 Temmuz 2006 Pazar

hiçbir yere ait hissetmemek

evden çıkma fikrinin birgün bu kadar koyacağını nerden bilebilirdim? bu odadan, annemden, bu evden uzaklaşmanın düşüncesi neden beni yapayalnız hissetiriyor acaba? tüm eski defterlerim, kitaplarım, kıyafetlerim, biblolarım, eşyalarım, herşeyim buradayken onları toparlayıp çekip gitmek.. hem çekici hem değil.. buraya dönebilmek isterdim oysa ki.. başka yerde kimseye hesap vermeden huzur içinde yaşayabilmek ve arada buradaki bozulmamış düzene dönebilmek.. iki yüzlülük bu, şizofren bir kimlik taşımaya başladım artık.. arkadaşlarımla başka, ailemle başka iki ayrı insan haline geldim.. iki tane var sanki benden, belli durumlarda farklı tepkiler veren iki ayrı karakter, iki ayrı kişilik.. ya da kişiliksizlik..
kötü ayrılıklardan çekiniyorum ve sevmiyorum.. ama kötü ayrılıkları yaşamadan birşey olacağı da yok belki.. aile ilişkileri, onları sürdürmek, onları adam gibi sürdürmek ne kadar zormuş.. ne acı vericiymiş şu an hissettiklerimi hissetmek.. ne evdeyim, ne değilim.. burası benim odam ama ben buraya ait değilim, aslında burda olmamalıyım..
her haftasonu ayrı bir yalan, her gece ayrı bir kabus..
kaldıramıyorum bu şekilde yaşamayı artık.. çözüm için yapacaklarım şimdiden ürkütüyor beni.. kötü şeyler düşünüyorum hep, pesimistim neticede.. her zaman olduğum gibi bu konuda da hep en kötüsünü düşünüyorum.. tek iyi olan, düşündüğümden daha iyi birşeyler yaşandığında hissedeceğim mutluluk.. ötesi yok..

13 Temmuz 2006 Perşembe

sıfır noktasından bir sesleniş..

dibe vurdum yine.. kendimi sevmiyorum, olaylar karşısındaki tutumumu, tavrımı, düşüncelerimi, planlarımı, olmayan hayallerimi.. evet, hiçbirini sevmiyorum.. hiçbirşey beni hayata bağlamıyor, tam şu anda.. hayal bile kuramayan kuru, kupkuru bir insan oldum.. eskiden tiyatro vardı, sahnede, arkadaşlarla falan.. anlamlı hissediyordum kendimi az da olsa.. oysa şimdi, hiçbiri yok.. varlar ama yoklar.. işten eve evden işe oldu hayatım.. canım çok sıkılıyor.. hiçbir boşluğum dolmuyor.. cesaretim yok, cesaretim olsa, göze alabilsem, çekip gitmeyi, başıma geleceklere katlanmaya cesaretim olsa..
ayrı eve çıkmaya, sevgilimin istanbula gelmesine, oturup adam gibi bir sahne çalışmaya.. yok işte, bomboşum resmen.. boş bir tenekeyim.. kafası çalışmayan, sürekli karamsar, sürekli karanlık, sürekli sorunlu, sürekli mızmız.. mutsuz.. hep mutsuz..

1 Mayıs 2006 Pazartesi

inişler ve çıkışlar..

hayatın inişler ve çıkışlardan oluştuğuna inanıyorum.. sinus eğrisi gibi, önce aşağı hoooppp, sonra yukarı, tam tavandayken tekrar iniş ve dipten tepeye doğru yeni bir tırmanış.. her mutluluğun ardından gözyaşı dökülmesi, her bunalımın geçmesi de bu yüzden zaten.. zaman her derdin ilacıdır derler ya, boşuna değil işte.. kendimi çok iyi hissettiğim anlarda bunun coşkusunu duymadan acaba ne zaman kötü bir olay gelecek başıma diye beklemem de bundan sanırım.. ha bu iyi birşey mi kötü birşey mi belli olmaz.. bazen iyi gelir bazen anı yaşayamadığınız için yıpratır sizi.. ama en güzeli bence her dibe inişte yüzeye bakıp oraya çıkacağınızı bilmektir.. buna inanmak ve umudu yitirmemek.. inanç yitirildiğinde ise dönüşü zor bir yoldur saplanılan....

26 Nisan 2006 Çarşamba

işte geçen zaman..

Herkes sevdiği işi yapıyor mu? Tabiki de hayır! Herkes istediği parayı kazanıyor mu? Ona da hayır! Herkes yaptığı işi seviyor mu peki? Yooo.. Ama herkes günde 10 saatini işte geçiriyor.. Öyle ya da böyle.. Az ya da çok, mutlu ya da mutsuz.. Ama en çok da çaresiz.. Bugün canım işe gitmek istemiyor, yatcam evde diyebilen insan sayısı kaç acaba? Ya işsizler, ya zenginler.. Ortasının böyle bir cümle kurmaya mecali bile yok.. Getireceklerini göze almak her yiğidin harcı değil de denebilir.. Peki benim derdim ne? Oturmuş burda bunları yazıyorum. Olmak istediğin yerde olamamak bu bence.. Çıkıp gidememek..

20 Nisan 2006 Perşembe

Nimet-Anne Dialogu

- Anne.
- He?
- Anne ben korkuyorum.
- Korkuyor musun? Neden?
- Söyleyemem. Korkuyorum anne.
- Söyle kızım, ne varmış korkacak?
- Öyle çok ki korkacak şey.
- Nimet! Delirtme kız beni, neyden korkuyorsun söyle hemen!
- Erkeklerden..
- Aman Nimet, ben de birşey sandım. Ne korkuyorsun kızım erkeklerden?
- Korkuyorum işte anne. Farklılar onlar, bizim gibi değiller.
- Kız tabi farklılar, yok bir de aynı olsaydık..
- Öyle değil anne ya! Uzun boylular, kıllılar, suratlarında bir yığın sakal, bıyık, bilmemne.. İstemiyorum ben öyle bir erkek hiçbir zaman.
- Aa! Üstüme iyilik sağlık. Kendine gel Nimet. Nereden çıktı bu şimdi?
- Şeyden..
- Nerden?
- Memedali'den..
- Ne Memedalisi?
- Bildiğin Memedali.. Sizi dün babamla konuşurken duydum. Beni ona verecekmişsiniz.
- Kapıları mı dinliyorsun artık?!?!
- (Ağlar) Hem benimle ilgili kararlar alıyorsunuz hem de benden gizliyorsunuz, nefret ediyorum herşeyden..
- Kızım, Nimet'im, ağlama güzel kızım.. Biz senin iyiliğin için yapıyoruz ne yapıyorsak.
- Ne iyiliğiymiş bu? Korkuyorum diyorum anne, anlamıyor musun yahu?
- Korkmana gerek yok ki kızım. Yarın akşam için sözleştik annesiyle, bir görüşün çocukla.
- Ne!! Yarın akşam mı? Dünyada olmaz anne! Meseleyi açmasam söylemeyecektiniz heralde, hayret bir olay!
- Sus kız, doğru konuş! Yarın sabah söyleyecektik, ne yaygara kopartıyorsun. Sanki yapacak daha iyi bir işin var gibi.
- Olmaz..
- Ne olmaz kız?
- Gitmem anne, ısrar etme!
- Bana bak, babanı çağırırım evire çevire döver seni, feleğini şaşarsın.
- Dövsün, olmaz diyorum işte.
- Nimet! Delirtme kız beni! Evde kaldın artık, yaşın 25 oldu. Kimse almaz seni bu saatten sonra. Çocuk hevesli, iyi de bir tip. Aklını başına topla, ana baba sözü dinle, senin kafan basmaz bu işlere. Gördük geçirdik biz. Keşke daha erken evlenseymişim babanla da bir iki çocuk daha yapaymışız. Bir tanesi adam gibi olurdu en azından..
- Sağol anne be!
- Be'li me'li konuşma benimle. Git banyo yap, bacaklarını jiletle, etek giyeceksin.
- Etek mi? Nerden çıktı şimdi bu?
- Kızım görücüye gidiyorsun, kotla mı gideceksin? Şu eflatun eteğini giyersin, üstüne de beyaz bluzunu.
- Bu soğukta etek metek giymem ben. Hem bol geliyor o etek bana artık, düşüyor popomdan.
- Git giy gel, daraltırım ben belinden.
- Aman iyi, daralt. (kendi kendine) Hasta mıdır nedir?!?
- Mırıldanıp durma da hazırlan geç oldu zaten.
- Sabah hazırlanırım, ne acelesi var?
- Sular mular kesilir, yap sen şimdiden banyonu.
- (kendi kendine) hay ben senin suyuna da, memedaline de, sana da..
- Nimeetttt!!!
- Tamam tamam, gidiyorum. Elalemin herifi için bacaklarımı jiletleyecekmişim, bu ne zorbalık anlamıyorum ki?
- Nimet, kızım, neden anlamak istemiyorsun? Bu kadar mı kalın o küçük kafan? Çevrene bir baksana kızım. Kim kaldı yaşıtlarından evlenmeyen ha? Neslihan'ın çocuğu bile oldu, Aynur da hamile, Nejla bu ay evleniyor. Konu komşu laf ediyor kızım, elaleme rezil ediyorsun bizi.
- Onlara ne benim evlenmemden, çocuğumdan falan! Kendi hallerine baksınlar, suratı asık yaşlı kadınlar topluluğu n'olacak!
- Doğru konuş kız! Bir gün sen de yaşlanacaksın, hep böyle genç mi kalacaksın sanıyorsun. Biz de senin yaşındaydık hanfendi, ama n'oldu şimdi.. Hepimizin sonu aynı, öyle ya da böyle, kurallara uymazsan olmaz.
- Kural mural anlamam ben, istediğim gibi yaşayamayacaksam ölürüm daha iyi!
- Ölüm mölüm! Yakışıyor mu hiç ağzına? Gençsin daha, ne ölmesi, önünde güzel bir hayat var kızım. Evleneceksin, çocukların olacak, onların okulu, dersi, hastalığı, yaramazlığı.. Öyle hızlı geçecek ki zaman, anlamayacaksın bile. Sonra bir bakmışsın ben olmuşsun. Huysuz kızına söz geçiremeyen perişan anne..
- Aman! Ne perişanlık ne perişanlık! Duygu sömürüsünden de geri kalmıyorsun maşallah..
- Seninle de konuşulmuyor, git yıkan. Ben de şu ütüleri yapayım bari, bluzun nerde?
- Ne bluzu?
- Yarın giyeceksin ya, beyaz olan.
- Orda bir yerdedir, çekmecede.
- (bulur) Kız! Bu leke ne böyle eşşek kadar!
- Aa! Dondurma dökmüştüm geçen, vişneli, o heralde.
- Pisboğaz! Kire atsaydın yıkardım en azından, iyice kurutmuşsun, aman be Nimet!
- Unutmuşum, tüh..
- Unutmuşmuş..
- Anne! Sular kesik!
- Hadi canım?
- Valla, bak, tek damla akmıyor.
- Of, bir bu eksikti! Bluzu da yıkayamayacağız. Suya bastırayım bari, yarın ütüyle mütüyle kuruturum. Hadi git zıbar sen.
- Başüstüne!
- Yürü git, dalga geçme.
- İyi be, iyi geceler o zaman.

8 Nisan 2006 Cumartesi

Ayrılıklara dair..

Bundan önce kaç tane ayrılık yazısı yazdım bilmiyorum ama şu bir gerçek ki ayrılıklar hayatın bir parçası. Bu kadar sık yaşanıyor olmaları da bunun bir göstergesi değil mi zaten? Peki şöyle düşünelim; insan neden birinden ayrılınca üzülür?
1. O kişiye değer verdiği için
2. O kişiyi bir daha göremeyeceği için
3. O kişiyi elde edemediği için
4. O kişinin arkadaşlığını kaybedeceği için
5. O kişinin onu sevmediğini düşündüğü için
6. Hepsi
7. Ve niceleri..
Evet, pekçok sebep sayılabilir, bu hiç de zor değil. Peki buna dayanabilmek için ne yapmak lazım? Dibine kadar bu acıyı çekmek mi yoksa hayat devam ediyor diyip üstünü örtmek mi? Her ayrılık insana yeni birşey katar, yaptığı hataları da gözönüne alan kişinin bir özeleştiri vermesi, bundan sonra daha sağlıklı ilişkiler kurması için kaçınılmazdır. Çirkef ayrılıklara söyleyecek birşeyim yok..

Merhaba!

Bundan sonra yazmak isteyip de yazmaya üşendiğim herşeyi buraya yazacağım. Böylece içimdeki yazma heveslisinin yazma tembelini yenmesini sağlayacağım. Umarım bunu başarırım.. Özellikle şu dönemde yazmaya çok ihtiyacım var. Belli temalar, belli olaylar üzerinden yazmayı ve yazdıklarımı belli başlıklarda toplamayı düşünüyorum.
Uzun lafın kısası, yazacağım! :)