28 Aralık 2008 Pazar

ben zaten söz verdiyidim sana..

bunu ailelerin yanında tekrar etmenin ne gereği vardı bilmiyorum.. boşuna masraf, heyecan, stres, olaylı anlar yaşanmasına lüzum var mıydı diye düşünmeden edemiyorum.. ben mi çok üşengecim, halkımız mı çok meraklı olay yaşamaya bilmiyorum.. bildiğim tek şey senaryosu belli bir oyunun doğaçlama oyuncuları olduğumuz.. kimin ne zaman ne diyeceği, kimin kime nasıl bakacağı, nasıl konuşacağı, açılacak mevzuların neler olacağı, ne ikram edileceği, nelerin yenip nelerin yenmeyeceği ve benzeri mevzuların belli kalıplar çerçevesinde doğaçlama tekrar ediliyor olmasıydı..
öyle anlar oldu ki kopmamak elde değil, konuşulan bir konu var örneğin, o kişi diğerine niye bunu anlatıyor anlamak imkansız.. tek sebebi var, ortalık sessiz kalmasın.. sus pus olmasın millet, o sessizlik gerilimi yaşanmasın.. ama arada yaşanıyor ister istemez, bakalım kim girecek ve sessizlik bozulacak kumarı oynanıyor içimde bu sefer de.. pis bir sırıtış suratımda, bıyık altından gülen gelin oldum resmen..
bir de yeni bir spor buldum kendime.. çay sporu.. sehpaların arasından süzüm süzüm süzülerek geçmece ve boşları alıp dolularını getirmek suretiyle çay koyma sporu.. kıvraklık ve bacak kasının yanısıra - tepsisiz anlarda - denge çalışmasını da bünyesinde barındıran bu spordan evlenme niyetlisi her genç kadın nasibini alacaktır..
içimdeki feminist bir gün erkeklerin de bu tip organizasyonlarda mutfağa adım atacağını, kadınların yaptıkları her tür işi büyük bir keyifle yapacağını umut ediyor.. bu umudumu asla kaybetmem inşallah..
son olarak bir anda annelerin çoğalması, babaların çoğalması.. aklım almıyor.. ben annemden başkasına nasıl anne derim, bilemiyorum.. demezsen şöle böle olursun diyor millet ama mantıksız değil mi? onun annesi benim de annem olursa biz kardeş olmaz mıyız? kardeş kardeşe bunu yapar mı ha yapar mı???
öptüm

14 Aralık 2008 Pazar

hiç-bir-şey baki değil şu hayatta...

şu an elimde olan herşeyin bir an sonra yok olabileceği ihtimali ne kadar yüsek değil mi? elde etmek için aylarca, yıllarca çabaladığım birşeyin bir anda avuçlarımdan yok olup gitmesi, çok da şaşırtıcı olmayacaktır. benim olan sonsuza dek benim kalacak diye düşünmek ne kadar ölümcül.. bitirmek, son noktayı koymak hep yapmak istediğimiz ama asla yapmamamız gereken birşey.
ama yetmez, doyamayız, yüzde yüz tatmin için, sahip olma sürecinden çok, sahip olma anına değer veririz ve baştan kaybederiz.. oysa ki sürecin kendisidir aslolan, yaşamın ifadesidir o.

nereye varmaya çalışıyorum?
şu anki halime, elimdekilere, elimde olmayanlara, koşullarıma bakıp da üzülecek birşey bulabiliyorum ya illa.. işte buna varmaya çalışıyorum. hiçbirşeyin kalıcı olmadığı şu kısacık hayatta, tüm bunlar için tasalanmak zaman kaybı değildir de nedir?

macbeth'ten:
ne olacaksa olur, bırak olsun;
en kötü gün bile sonuna varır, bırak varsın!