31 Temmuz 2009 Cuma

aksiyim bugün..

her işim de aksi gidiyor. fena halde midem bulanıyor şu anda. herşeye sinirleniyorum. yanımda sürekli sakız çiğneniyor. dayanamıyorum. kullanıcıların aptal salak taleplerinden bıktım artık. acayip içim daraldı. gitmenin heyecanı değil stresi sahip oldu benliğime. süper sinir yaptım şu an. birşeyleri vursam kırsam rahatlarım belki ama yapamam. burda sinirlensen de sinirlendiğinde kalırsın. üstüne bir de herkes seni ayıplar. arkandan konuşur.
buraya girdim gireli ben de dedikoducu oldum. herkes de dedikoducu. dedikodu bi dinamizm katıyor sanki buradaki hayata.
ama burası bir akvaryum. bizler de nefes bile alamayan balıklarız. nefes alamayacağımızdan o kadar eminiz ki denemiyoruz bile.
hayatla tek bağlantı kulağımdaki kulaklık. müzik dinlemek iyi geliyor bir tek. onda da hep aynı şarkıları dinlemekten sıkıldım.
yaşlandığımı hissediyorum. tombul ve yaşlı bir kadın olmama ramak kaldı.
bundan çok memnuniyetsizim.
birşey olacak ve herşey başka türlü olacak gibi geliyor ama ben kılımı bile kıpırdatmazken hiçbirşey olmaz ki..

28 Temmuz 2009 Salı

hazzetmiyorum

** tuvaletlerin tümü dolu olduğunda biri çıkar çıkmaz onun çıktığı tuvalete girmekten.. neden? bir sıcaklık hissediyorum içimi kaldıran!
** sakızı patlata patlata çiğneyen insanlardan.. neden? ses sinirimi bozuyor, kendim de aynı şekilde çiğnememe rağmen başkasının çiğnemesine dayanamıyorum.
** getirilen bira bardağının altından üstüme su damlamasından.. neden? ne suyu olduğu belirsiz olduğundan.
** sürekli oturarak çalışmak zorunda olmaktan.. neden? belim, boynum ağrıyor, bayılıyorum.
** bana ödev verilmesinden.. neden? ödev yapmak için çok yaşlı ve tembel olduğumdan..
** kendine hiçbir zararı olmayan bir durum karşısında sırf uyuzluğuna başkasının menfaatlerini engellemeye çalışan insanlardan.. neden? çünkü onlara bilinen bir zararı yok.

çam ağacının gölgesinde..

iki üç kişi başında bekliyor. ufalmış gözleri ıslak ıslak hepsinin. sonra birisi gidiyor, içlerinden birine yürekten sarılıyor, sıkıyor, sıkıyor. gözleri hafiften açılıyor, teselli kelimelerini ya duyuyor, ya duyarmış gibi yapıyor, başını sallıyor. sarılan bırakamıyor, bıraksa yere düşecekmiş gibi. sonra bırakıyor, uzaklaşıyor ve bir başkası aynı şekilde geliyor. benzer şeyleri hissederek, benzer şeyleri yaşayarak yanından uzaklaşıyor.

görünürde çok kalabalık, sonuçta ise tenha. gene iki üç kişi kalıyor, üstelik bu sefer başında bekledikleri kimse de yok. son bir buse konduruyor örtünün altındaki yanaklara, örtüyü kaldırmadan. gözleri iyice küçülüyor, ıslanıyor, çukurdan çıkıyor.

son kez sesini duymak için, kokusunu saklamak için herşeyi yapmaya razı. elinden gelen birşey yok. iki kardeş sarılıp sarılıp ağlıyorlar. yalan kelimelerle birbirlerini teselli etme çabasında.

etraftakilerin samimi ama kulağa birşey ifade etmeyen sözcükleri bir rüzgara kapılıp, geçip gidiyor. yapayalnız olduğunu bir kez daha hatırlıyor. herşeyin ne kadar boş olduğunu, boş endişelerin nasıl da büyütülüp gereksiz yere hayata dahil edildiğini hatırlıyor. buna nasıl dayanabileceğini soruyor kendine. cevabını bulamıyor.

onu orada tek başına, çam ağacına emanet edip uzaklaşıyor. bir çam kozalağı düşüyor üstüne. ama acıtmıyor..

22 Temmuz 2009 Çarşamba

hayvancılık

2009'un başında mı başladı emin değilim ama nedense metisin hayvanlar ve insanlar ajandasını aldıktan sonra başladı gibi geliyor. ne mi? hayvanlara olan yakın ilgim. ilgi dediğim sadece yavru kedi görünce ses inceltip, bağrına basma isteği duymak değil. çok daha farklı birşey. sanki onları anlayabiliyormuşum gibi bir hissiyat. gözgöze geldiğimizde iletişim kurabiliyormuşuz gibi geliyor, belki çok boş bir inanç ama inanıyorum napayım.
onlar bana asla zarar vermezmiş gibi geliyor, yani bizim aramızda farklı bir etkileşim var, ben onların nazarında özelmişim gibi. tuhaf bir hissiyat, ama bence güzel. evdeki maykılla bile bir yakınlığımız var sanki. yanından geçerken selam verdiğimde selamımı alıyormuş gibi geliyor. ve seviniyor gibi geliyor.
ama eve hayvan alma konusunda tedirginim. yani hayvanları bir eve tıkmak mantıklı gelmiyor. onu eve alana kadar sokaktaki sahipsiz hayvanlara ilgi gösteririm daha hayırlı bir iş olur gibi geliyor. haliyle balığın dışına çıkmam heralde. balık da özel durumda, sokakta görüp ilgi gösteremeyeceğime göre, - gerçi su altında gördüğü her balığa el sallayan bir insanım ama su altı imkanı yılda 2 haftadan fazla olamadığından kesmez beni bu - balığı eve kapatmanın bir sakıncası yok. gerçi o fanusun içinde dört döne döne bayıyor bence hayvancık ama off.. neyse.. onu zaten doğasından kopartmışlar bi kere.. di mi? evet evet. doğru diyorsun.

21 Temmuz 2009 Salı

yeni yine yeniden..

yeni şablon eyledim, sıkılınca saç rengini değiştiren kadınlar gibi hissettim..
azcık açık ton olsun, yazlık olsun, kolsuz olsun istedim.

tell the girls that i'm back in town..


döndüm.. herşey bitti, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi.. yani normal hayatım devam ediyormuş gibi.. tuhaf bir ruh halindeyim. adapte olamıyorum, aklım az çalışıyor gibi, dalıp dalıp gidiyorum. neyse, yakında toparlıcam inşallah.

bu ara dalasım çok var. balıklarla balık olasım, sualtında klostrofobiden çırpınasım var. çok özledim.. çok yaptım da özledim gibi oldu ama olsun, bi kere de yapsa insan sevdi mi seviyor dalmayı.. güzel bişey..
bazı kararlar almanın eşiğinde kararsızlığın beşiğindeyim.. karar almaktan çok yoruldum gerçi ama yine de alacağım gibiyim.
şimdilik böyle, yeni ruh halimle yeni yazılarda görüşürüzz..

11 Temmuz 2009 Cumartesi

bekar son saatler..

yasaklanmış bana şikayet yazısı yazmak ama düğün sabahı gene blogumun başındaysam vardır bir serzenişim yedi cihana.. neyse, yasaksa yasaktır, uzatmiyim, şikayet etmiyim tamam.. zaten şu saatte ayakta ve online olmam da birşey ifade edecektir pek muhteşem izleyicime. saatler kaldı olayın başlamasına.. ve tabii ki de tatile..
hadi bakalım, bugün için bana bol şans!

8 Temmuz 2009 Çarşamba

benzemek

insanın annesine babasına benzemesi hep tuhafıma giderdi. ama şu sıralar bunu bu kadar yakından hissetmek, daha bir acı.. yani anne baba sevilmediğinden değil bu söylemem. ama onların beğenmediğin her yönüne sahip olduğunu farketmek, insanın komiğine de gidiyor bir yandan.
nasıl ve kimle yetiştirilirsen onun gibi oluyorsun, kaçışın yok. ben buna eminim!
ama sanırım iyi yönlerini de görmek lazım, hem kendinin hem benzediğin kişinin. başka türlü nasıl dayanılır yaşamaya..

7 Temmuz 2009 Salı

bit bit bit bit bit bit bit bit bit

her gece aynı ve aynı sendromlar. artık bende sinir falan kalmadı. gerçekten dayanamıyorum. bu anlamsız ve boş tartışmalara daha fazla katlanamıyorum. geçmek bilmeyen şu lanet olası günler bir an önce bitsin diye beklemekten, hayatımdaki hiçbirşeyi idare edememekten yoruldum artık. sürekli sessiz sessiz ağlamaktan, sürekli tepemin tasının atmasından... bitsin artık, bu kadar aptalca bir süreç daha görmedim ben. bu evde herşey stresliydi biliyorum ama bu süreç kadar boktan bir süreç daha yoktur eminim ki.
herşey bittikten sonra olmayan hafızamla bir anını bile hatırlamayacağım şu günleri ve şu an hissettiklerimi şuraya yazayım ki unutmayayım. unutmaktan da yoruldum.
bıraksam kendimi, üç gün durmadan ağlarım, buna hiç şüphem yok.
tümden anlamsızlık denizine kapılmadan biri bitirsin şu günleri. ramak kaldı, burama kadar geldi dememe..
hayat! ne zaman anlayabilcem seni! ya da o kadar boşsun ki anlamaya çalışmakla hata ediyorum belki de!

bu yazıyı mutlaka hemen şimdi yazmalıyım!

evet evet, unutmadan yazmam lazım. malum hafızam çok kısa süreli şu sıralar. ve sanırım bundan sonra da bu kadar kısa süreli olmaya devam edecek. malum beyne kan az gidiyor, her tarafım bozuk.
bugün kendi kendime kararlar verdim. ne istediğime karar verdim. hiçbir zaman hiçbir konuda net ve köşeli bir insan olmadığım için yarın öbür gün bu kararları unutur, bu yazıyı okusam bile fikir değiştirebilirim. ama olsun, yine de bugünkü düşüncelerim benim nazarımda çok çok önemli şeyler.
ne istediğine karar vermek benim için ne demek biliyor musun? ben biliyorum.
ben davul çalmak istiyorum, bunun için debelenmek, saatlerimi boynumun içine etmek pahasına da olsa davul başında geçirmek istiyorum. bunu rahat bir şekilde, zaman ve mekan kısıtım olmadan yapabilmek istiyorum. şu anki evin bana bu koşulları sağlamasından istifade edip eve elektronik davul almak ve gönül rahatlığıyla debelenmek istiyorum. bir de gezmek istiyorum. alıp başımı haftasonu hadin diyip bir yere vınlayabilmek istiyorum. artık özgür olmak istiyorum. yalnız kalmak pahasına da olsa. arkadaşsızlık ve bunalım pahasına da olsa daha özgür olmak istiyorum. kafam rahat olsun, kuruntularla boğulmayayım istiyorum.
sonra düzenli bir spor oyunu oynayabilmek istiyorum. salak salak yürüme bandında takılmak değil de, keyif de alabileceğim, hareket de edebileceğim bir oyun oynayabilmek istiyorum. akşamları. moral depolamak istiyorum. güzel filmler seyretmek istiyorum. yazı yazmak istiyorum. konuşma pratiğinden yoksunluğumu yazı ile telafi edebilmek, yazarak düşünebilmek istiyorum. bunun için uğraşmak, içimden kelimeler akmasa bile kendimi zorlayabilmek istiyorum.
hayatımdaki bu ciddi değişiklik her açıdan ciddi bir değişiklik olsun ve yeniliklerle dolsun istiyorum hayatım. her ne kaybetmek pahasına olursa olsun. nolacaksa olsun, neyle yüzleşmem gerekiyorsa yüzleşeyim, şu sürekli yaşadığım kendini varedememe problemlerim son bulsun.
yenilikler de altın tepsiden sorunsuz ve muhteşem sunulmayacak elbet önüme. biliyorum, farkındayım. ama bir umut işte, bu sefer birşey olur, bu sefer bir varlık göstebilirim ümidi..
inancımı tazelemem gerekiyor. kendime olan daha doğrusu olmayan inancımı yenilemem, yenilenmem gerekiyor.
bunları unutmamam, ara ara bu yazıyı okuyup kendime hatırlatmam gerekiyor. balık ve kansız beynime uzun bir süre daha kan gidemeyeceği için bu blog benim için son derece önemli..

son olarak sloganımız; unutma unutturma!

6 Temmuz 2009 Pazartesi

yaşamak için bir neden ararken ölmek için bulursun..

kafamda dönüp duran yedibinbeşyüzonsekiz düşünce dün gece beni uyutmadı. düşündüm de ne oldu? tabii ki de nafile düşünceler, düşünsel endişeler. şu haftayı da hayırlısıyla atlatsak diye bekliyorum. ne kötü sürekli zaman geçsin diye düşünmek. anlamsız işte herşey. hayat cidden boş.
şimdi tasalandığım gereksiz ayrıntıların hiçbir anlamı ve değeri olmadığını anlamam için kaç saniye geçmesi gerekiyor?
bu şekilde 8-5 çalışmak insana ne katıyor paradan başka?
datça'ya gidince orada kalmanın yollarını aramalı mıyım?
beynimde anlık deşarjlar oluyormuş babamın iddiasına göre, doğru mudur gerçekten de?
kınaya dair hiçbir fikrim olmaması, insanların bana kınada nolacak diye sorması, beni daraltıyorsa bunun suçlusu kimdir? kına nedir? neden yapılır? kınada içilir mi?
şu an itibariyle pazar gecesi yaşayacağım uykuyu düşünüyorsam, pazar gecesine sağ kalacağımın garantisini kafamdan nasıl veriyorum? bu nasıl bir bilimdir?

hayata dair anlamlarımın karıştığı zamanlar bunlar.. pek çok duygunun bir arada yaşandığı karın ağrılı dönemler..