25 Temmuz 2017 Salı

Yaş Almost 36 İken Ben...

Şimdi önce halimi yazayım da bu an unutulmaz olsun.
6 Temmuz Perşembe günü tam da 8 Temmuz'da Thassos'a 10 günlük tatile gitmeye iki gün kalmışken, yeni taşındığımız Maslak ofiste bir rampadan sağa doğru ayağımı burkarak, kolumun üstüne düşüverdim. Hayatımda ilk defa ambulansa bindim. Ambulanstaki kız çocuğa bir çay içeriz orada değil mi dedi. Adım atamaz, kolu oynatamaz halde atellere birlikte acil servise girdim. Röntgen sonucu ayakta kırık olmadığı ama dirsekte kırık olduğu sonucu ortaya çıktı. 36 yaşıma sayılı günler kala ömrü hayatımda ilk defa vücudum alçıyla tanıştı. Sağ kolumu yarım alçıya aldılar. Beni kocama teslim ettiler, eve geldim. O günden beri evdeyim. İlk 10 gün apandist ameliyatından sonra geçirdiğim en zor 10 gündü. Ne yürüyebiliyorum, ne bir işimi görebiliyorum. Delicesine sıcaklarda bir de kaşınıyorum ki. Kalemi soktum elimden koluma doğru, hırt hırt. Kalemin boyası parçalanıp alçının içinde kaldı. Ama o 15 dakikalık krizle karışık kaşıma seansı inanılmazdı. Yeniden doğdum neredeyse. Neyse ki 10. günde alçımı çıkarttılar. Kemik kaynamamış olmasına ve başka bir doktor 6 hafta alçıda kalması lazım demesine rağmen ben başka bir doktora görünmeden alçısız kolumu öpe koklaya eve döndüm. O günden beri de evdeyim. Cumartesi ayağımı aynı yerden tekrar burkmam dolayısıyla ağrılarım cozutmuş olsa da, sağ kolumu tam açamıyor olsam da yatıp kalkıp halime şükrediyorum. Hoş Baltalimanı kemik hastalıkları hastanesinde 15 dakika geçiren herkes yatar kalkar haline şükreder.

Ozan beni o halde görünce çok acayip bir tepki verdi. Ağlamadı ama bağırdı, Çığlık çığlığa ortalığı inletti. İnsanın kendi çocuğuna sarılamaması da ayrı bir koyuyor. Uzun bağırma ve karşılıklı ağlaşma seansları sonrasında hikaye şeklinde ona durumu anlatınca sakinledi. Ve ilk cümlesi "Haydi, Yunanistan'a gidelim, anne kalk!". Sanırım pek de anlamamış ama ona da kızamıyorum çünkü ömrü hayatımızda ilk defa bavulumuzu - malumafatrusun da kulaklarını çınlata çınlata - tatilden 2 - yazıyla iki - gün öncesinden hazırlamıştık. Çok da uzun olmayan acaba gidebilir miyiz lan düşünce seansları ardından ortada don mon kalmadığından bavulu kuzu kuzu tekrar boşalttık.

Perşembe, Cuma çok popülerdim, telefonum susmadı, insan kara gün dostlarını böyle zamanlarda öğreniyor.  Şükür az değilmiş. Kara haber tez yayılır da nasıl doğru bir lafmış. Evime kadar gelip ziyaret edenler bile oldu, öpülesi dostlar.

İlk hafta Ozan'la ve tabii annemle evde takıldık. Bol kitap okumalı, az aktif bir hafta oldu. Geçen hafta itibarıyla Ozan 8:30- 16:30 okula başladı. İlk hafta anamla birbirimizi yedik. Bu hafta abimler geldi, annem yok. Yapayalnızlığın tadını çıkartıyorum. Boşlukta çok sıkılırdım eskiden olsa, nedense sıkılamadım daha.

2 saat daha yalnızım, sonra Ozancım gelir. Sabah kavga gürültü gitti evden. Bazen kendime çok kızıyorum ama yapacak bir şey yok. Neyse..

Pazartesi tekrar kontrole gideceğim, muhtemelen Salı iş başı yapacağım.
Tatil yandı tabii, ne zaman nereye gideceğimiz hiç belli değil, hala plan yapabilmiş değiliz.

İşe dönmek hiç içimden gelmiyor. Her şey çok anlamsız geliyor işle ilgili. Olaydan 1 gün önce istifa etmeyi düşündüğümü İlker'e söylediğimde iki gün izin al dedi. Yok toplantım var yok iş görüşmem var dedim, almadım izin. O öfke, evrende döndü dolaştı beni yere yapıştırdı. Toplantıları yemişim, mallık bizde ata sporu.

İnsan yine de iyi yanından bakmayı öğreniyor. Sağlığım yerinde olsa bu günleri çok daha keyifli geçirebilirdim ama bedenin de dinlenmeye ihtiyacı var. Buna da şükür.

Herkes sağlığının kıymetini bilsin.
Küçük şeyleri dert etmesin.
Hayat büyük sıkıntılar yapacak kadar uzun değil.

Böyle de bir son işte..