28 Aralık 2009 Pazartesi

2010 bunları oku ve beni ara

Hiç sevmem yeni yıl umutlarıyla dolup taşmayı, neticede huysuz bir kadınım şu hayatta. ama bu yıl bir değişiklik yapayım diyorum, birkaç ufak madde sıralayayım da hayata azcık bağlanayım. üstelik herşeyi kafama fena halde takmış ve kendimi bunalımdan bunalım sürüklemeye meyilli olduğum böyle bir anda..
1 diyoruz o halde; en baba arzum şudur ki yeniyılda on kilocuk vereyim, irademe mukayyet olayım. bunu yapabilirim, nitekim 5 yıl önce yaptım, yine olsa yine yaparım. yeter ki azıcık istek fışkırsın içimden.
2. bir arabamız olsun artık, kazasız belasız oraya buraya sürtebilelim. metrobüs maceralarım son bulsun böylece.
3. şu oyunda bir yol katedeyim, delirebileyim, salıvereyim kendimi tutmayayım.
4. işsel anlamda olumlu ya da olumsuz en azından bir değişiklik olsun. kovulur evde mi otururum, süper maaşlı başka bir işe mi geçerim bilmiyorum. birşeyler olsun.
5. davul için düzenli bir çalışma ritmi oturtabileyim, daha çabuk öğrenebileyim.
6. super marioda kendimi aşayım, atlamadığım level kalmasın, yapamadımlar değil yapıyorum yapıyoru yaptımlar yankılansın salonumuzda.
7. kocamı daha çok göreyim, daha çok göreyim.
8. stres, sinir, hurafeler benden uzak dursun, larc, laylaylom, trilaylayli bir insan olayım.
9. babaannem iyileşsin, toparlansın. ailede kimse üzülmesin.
10. hepsi gerçekleşsin, happily ever after olsun..

24 Aralık 2009 Perşembe

kadir, bu yazıyı oku ve beni ara

sevgili kadir,
bu ne kadir bilmezliktir ki şehrimizin içine eder eder durursun. şikayetim de derdim de çok, o yüzden nereden başlamam gerektiğini düşünmekteyim. şimdi, yaptığın iyi şeyler de yok değil allah için, misal metrobüs. varlığı iyi birşey ama metrobüsü yaşamak korkunç ötesi. bir gün senden rica ediyorum akşam saat 18-20 arası metrobüsle seyahat et. mümkünse dışarıda hava çok soğuk olsun. ve her durakta inip sonraki metrobüse tekrar bin. bin ki biniş anını, durakta bekleyen insanların ruh halini falan yakinen yaşa. bakalım kaç tinerci, kaç deli, kaç kokarca çıkacak karşına metrobüste, benim için say onları ve not et. umarım bana çıktığından daha çok çıkmaz senin karşına, yazık olur sana valla.


sonracığıma bu kaldırımları kafeye dönüştürme aklını sana kim verdi? araç değil de yaya sayısında bir fazlalık olduğunu düşünen biri vermiş olmalı, zira kaldırımlardaki sandalye, masa ve kalabalıktan kaldırımlar yürünmez hale geliyor. haliyle yayacıklar caddelerden yürümeye çalışıyor. hava karanlık, ışıklar da yanmıyorsa bu vesileyle ciddi bir nüfus daralması yaşanabilir. eğer amacın buysa. yok, gözümü para hırsı bürüdü, zenginlere nasıl yaranacağımı bilemedim, alın ulan tüm kaldırımlar sizindir lafı ağzımdan çıkıverdi diyorsan o başka tabii. para kazanıyorsan bu işten diyeceğim birşey yok. ama o parayı ne yapıyorsun sonra onu merak ediyorum. mesela o para sayesinde metrobüste ucuzluk mu yapacaksın, köprüleri beleşe mi çevireceksin, her türlü akbil aktarmasına imkan mı sağlayacaksın? her neyse planladığın bir an önce yap, yoksa o paraları ekibinle birlikte cukkaladığını düşünmeye başlayacağım.

yıllardır yerinde duran akaretler durağından ne istedin kadir? ne yaptı sana o garip durak? zaten ezik ezik bir köşede durur, tek tük otobüsten nasiplenmek isteyenleri kollarına alırdı. oraya yapılmakta olan otel mi nedir, onun sahibine mi yaranmaya çalıştın? otopark mı yapacaksın oraları? çay bahçesinden ne istedin? otelin yanında sönük kalır diye mi utandın? istanbul böyle güzeldi be kadir, ellemesen iyiydi. çay bahçesinde çay içen, denize dalıp hayal kuran insanların ellerinden bu imkanı almasan iyiydi. ama aldın, artık bir durak fazladan yürüyor insanlar, zaten trafik, otobüs azlığı vesaire sebeplerden ötürü ev yolculuğu gayet uzun süren insanlar için ekstra bir vakit kaybısın.

neden otobüs şöförleri hep çember sakallı? böyle bir koşulun mu var? ve neden hepsi kaba? şurada inebilir miyim dediğimde bir şöföre neden bana baş hareketleriyle çeşitli tripçikler yapıyor da sesiyle sözüyle cevap vermiyor. ağzında sakızı, o ukala görüntüsüyle ne oluyor da beni aşağılayabiliyor?

sorularıma cevap ver kadir. ben bu şehri çok seviyorum ama senin yüzünden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum bu şehirden. kafan çalışsın kadir, kafan sadece paraya değil, hizmete de çalışsın. çalışsın ki bu şehirde, bu güzelim şehirde yaşamak bir eziyet değil, bir zevk haline dönüşsün. hedefin bu olsun, yer altı yer üstü geçitleri yapmak değil!

15 Aralık 2009 Salı

sokak gözlemleri


Sokağa çıkan insan ne kadar etrafına bakmasa da dikkatini çekecek bir sürü şey oluyor bence. Bir ses, bir koku, bir hareket bakışları ister istemez üstüne çekerek birşeylerin farkedilmesine neden oluyor. Dün gebze - kadıköy, kadıköy-m.köy, m.köy-taksim, taksim-m.köy, m.köy-acıbadem yolculuğum esnasında pek çok değişik enstantane yaşadım. Bu da bana bir sürü şey düşündürttü.

Mesela işportacılar (bu kelimeyi sanırım hayatımda ilk defa yazıyorum) olmasa hayat çok renksiz olurdu gibi geldi bana. Bir metrobüse binerken bile irili ufaklı ciddi bir alışveriş imkanı sunuyorlar insana. Üstelik hem ucuz, hem faydalı şeyler. Mesela kitap okuma feneri, 5'i bir yerde çorap, atkı, şemsiye, traş makinası ve cep telefonları satanlara değinmiyorum, onlar çalıntı gibi geliyor nedense.. Sonracığıma eşofman altı, yumuşak ev terliği, paketli çerezler ama isimsiz, askıda muzlar, arabada mandalinalar.. Hiçbirşey alasım olmasa bile bakarak geçicem diye bayağı bir hızımı kesiyorlar. Sonra düşündüm mesela, bu adamlar orada olmasa, karanlık, öyle kıl bir alt geçit olacakken orası, hareketli bir yer haline geliveriyor. Bir de köfteciler var, asla yemeyeceğimi bilsem de kokularına hasta oluyorum. O et ne eti veya ne menem bir baharat koyuyorlar içine bilmiyorum ama lezzeti de kokusu gibiyse yanarım yanarım yıllardır bir kere bile yemediğime yanarım.

Bankamatikte önümdeki insan yavaşsa anında gıcık oluyorum. Normalde asla bakmam yaptığı işleme ama dün o kadar uzun sürdü ki önümdeki adamın işlemi, dayanamadım baktım. Ve adım adım bastığı düğmeleri aynen yazıyorum. (bir kısmını hatırlamadığımdan atacağım :))

-hesap işlemleri
-hesap bilgileri
-iptal(bir önceki menü manasında)
-bakiye görüntüleme
-vadeli hesaplar
-tarih aralığı seçimi
-yazdır
-iptal
-hesap işlemleri
-hesap bilgileri
-hesap hareketleri
-bir haftalık hareketler
-listeye bak ve
-iptal
Ben bu kadarına dayanabildim, asosyallikten işiniz uzunsa ben hızlıca para çekip uzuyayım şurdan da diyemedim. Oflayıp puflayıp yoluma devam ettim. Sonra Taksim'e gittiğimde Taksim'in en güzide garantisinden çektim paramı. Ama anlayamıyorum ben, şimdi o önümdeki amcanın amacı neydi? Neden bu işlemleri yaptı? Bastırdığı kağıdı okudu mu? Biri para gönderecekti de, gönderdi mi diye ona mı baktı? Aysonu hesabı mı yapmaya çalışacak? Hepsi ya hiçbiri.

Taksim'i afişlerken farkettim ki kafe bar sahibi insan olmak akıl karı birşey değil. Hiçbir kafe sahibi veya çalışanı mutlu değil. Bir Cumartesi akşamını bile kültürel etkinliğe ayıramayacak kadar çok çalışıyorlar. Hatta birisi beni beş dakika bile bir yere göndermiyorlar dedi. Dertleştik oracıkta. İşletme sahibi olmak da o tip bir işletmede çalışmak da zor zanaat netekim. Oysa bana hep çok çekici gelirdi, yalanmış pek tabii ki..

Metrobüs şöförleri metrobüste çok vakit geçirdiklerinden olsa gerek aracı evleri gibi benimsemiş olmalılar ki metrobüsteki ısıtma sistemi bir kalorifer mantığıyla çalışıyor. Araçta 300 kişi de olsa, 15 kişi de olsa araç hep 30 derece. 15 kişiyken 30 derece makul belki ama 300 kişinin her nefesinde o derece 1 santigrat kadar artıyor kanaatindeyim. Her metrobüsten inişimde kan ter içinde kalıyorum, bu bana özel birşey olmasa gerek. Sonra neden hastalanıyor insanlar diyorlar. Önce pişir, sonra üşüt. Birisi muhterem şöförlere (bu harflerden biri o olmalı bence ama hangisi bilemedim) orasının evleri olmadığını uygun bir dille anlatsa ne muhteşem olurdu.

Söğütlüçeşme istasyonuna giderken geçilen otoparkımsı alanda tek bir sokak lambası yanmıyor. Aşırı derecede işlek olması gereken yolda genellikle kimse olmuyor ve oradan her geçişimde hızlı adımlarla ve tırsa tırsa yürüyorum. Önümde güven veren birini gözüme kestirmişsem mesafeyi açmamaya özen gösteriyorum. Beni bu hale düşürenler utansın.

Metro hala çok derin geliyor bana, iki durak için onyedibin basamak inip çıkmak hoşuma gitmese de en hızlısı bu..

Böyle işte, çok gezen mi bilir siz karar verin artık.

11 Aralık 2009 Cuma

item item




  • yağmursuz günlerde servis beklerken sabahları, üstümden kalabalık bir grup kuş sürüsü geçiyor. önce en kalabalık grup geçiyor, akabinde daha az kalabalık grup. ben vay be, hayat ne güzel, doğa işte falan demektense kollarımla başımı kapatmayı ve bu şekilde kafama gelmesi muhtemel dışkılardan korunmayı tercih ediyorum. bunun bir meali olmalı.

  • yılbaşı neşesinin mantığı nedir, yoksa bu bir kurmaca mıdır bilmiyorum. ama böyle renk renk süsler, çam ağaçları falan, bilemiyorum cidden, kararsızım. çok kapılmamakla birlikte süsleyenlere yardım edesim de oluyor, kimse beğenmese de yardımımı.

  • her sabah yürüyüş yapan yaşlı amcalar grubu vardı, hatta yanlarında hep bir de köpek oluyordu. ben servis beklerken yanımdan geçiyorlardı, bir yazımda konu etmiştim. yağmurda pes ederler, yürümezler sanmıştınız di mi? sadece köpek pes etmiş, amcamlar ellerinde şemsiye hızlı adımlar ve neşeli yüzlerle sabah yürüyüşlerini yapıyorlardı. bu sabah, gözlerimle gördüm.

  • kendimi kilit altında gibi hissediyorum zaman beni kısıtlayınca. diyelim ki gazete keyfi yapcam, ama bir süre sonra da bir yerde olmam lazım. ve o saatte o yerde olmak için öncesinde halletmem gereken işler var. işte böyle olunca gazete keyfim strese dönüşüyor. zamanın zsini bile düşünmeden yaşayabileceğim bir hayat için ne yapmam gerekiyor acaba?

  • bazen yaptığımı delicesine değersizleştirme ve manasızlaştırma eğilimim oluyor. belli dönemlerde bunu yapıyorum ve işte böyle zamanlarda insanlığa olan öfkem başlıyor..

  • şu beni geren konuşmayı bugün yapsam diyorum, hazır kotumu da giymişim, ne olacaksa olsun modundayım.

  • kendi şirketim bana milim indirim yaptığı için iş yaptığım eski şirketlerden araba indirimi dilenir oldum. nitekim daha fazla indirim yaptılar. utan ey şirketim!

  • sezen aksu aşerdim, grooveshark sen çok yaşa, iyi ki varsın, add all dedim ve sabahtan beri sezen dinliyorum. iyi geldi..

  • cuma öğleden sonrası başladı. yağmur ve cuma. trafik için başka birşeye ihtiyaç var mı?

3 Aralık 2009 Perşembe

hamile miyim?



anne, her ne kadar blogumu okumadığını bilsem de bu yazıyı sana yazıyorum. olur da bir gün belki okursun, bir şekilde denk gelirsin. ben olduğumu bilmeden okuyuverirsin.


evlenene kadar cinsel hayatıma dair herhangi bir yaşanmışlık tasavvur edemeyeceğinden olsa gerek bu konu hiç ilgini çekmezken ne oldu da bir anda ilgin buna kaydı? ben söyleyeyim; evlendim ve artık cinsel hayatım ulu orta konuşulabilir bir hal aldı, değil mi? ne de olsa size göre biz her gece çılgın aşklar yaşıyoruz ve her gece çocuk yapma ihtimaliyle yatağa giriyoruz. ve yüzümdeki en ufak bir değişiklik hamilelik belirtisi olabilir. ve ben hamile kalırsam şu sıralar bunu istemeyeceğimi bildiğin için de tedirginsin. bana sormadan bebeğe birşey yapar bu diye kuruyorsun kafanda ve beni kenara çekip hakkımı helal etmem böyle birşey yaparsan diyebiliyorsun.


aklım hayalim almıyor. alakasız kişiler bile benim cinsel hayatımı merak edip, soru sormaya yeltenebiliyorlar ya, hele bunu hiç anlamıyorum.


ve ben gerçekten bu meseleye çok sinirleniyorum. size ne ulan benim hayatımdan diye bağırmak istiyorum. torun diye ölmenizin nedenini de anlamıyorum. iki gün sevip üçüncü gün baymayacağınız ne malum, merak ediyorum. ve ben daha kendimi çekip çevirmekte zorlanırken kucağımda bebekle beni tasavvur etmenize ise dayanamıyorum.


bugün sinir yaptım buna, yazmadan edemedim..