26 Ekim 2009 Pazartesi

don't let me down



saatler bir saat geri alındı malum, şimdi gerçekten sabah olunca uyanıyoruz, zifiri karanlıkta değil. çok değil elbet ama az da olsa motive edici bir başlangıç oluyor güne. öte yandan bugün resmen afalladım, aha dedim yağmur yağdı yağacak, saat de beşe geliyordu. sonradan jeton düştü, meğersem hava kararmış, saatler geri alındığı için artık karanlıkta çıkacaktık ya hani, o buymuş. pek hoş değildi tabii.


yarın yine güneşlide olacağım. güneşlinin kalabalık ve kışlavari yaşantısında yer almaktan nefret etsem de başka bir şansım yok. bu şirkete hiçbir şekilde değmeyecek bir projeyi ne hikmetse bu sene sonuna kadar bitirmem gerekiyor. neden hedef diye birşey var? ben öngördüğüm herşeyi yapmak zorunda mıyım? öngörmediğim ama mecbur kaldığım şeylerin niye bir değeri yok? veya sadece hedeflerime mi odaklanmalıyım? hedef denen zırva bir işe yarar mı, bir bilen söylesin. bence fasa fiso.


bundan sonra market alışverişlerini el sepetiyle yapacağım. tekerlekli market arabasıyla alışveriş yapınca ağırlığı anlayamıyor insan. taşıyabileceğinden fazlasını yükleniyor ve parmakları kopuyor. bu da kendime notum olsun.


cuma günü geçirdiğim ruhi bunalımın ardından bugün yine araba aldım. düz vites araba kullanmayı tercih edeceğim sanırım, kontrolün bende olması güzel bir his. araba kalktıydı, yavaşladıydı, hızlandıydı derdi olmadan araba kullanmak istiyorum. ama tabii otomatik vitesin de rahatlığı başka. neyse, kendi arabam olunca dert edineyim bunu, şimdilik şirket ne verirse öpüp başıma koymakla yükümlüyüm.


bir saat kadar sonra yeni bir yemek denemesinde bulunacağım. herşey yolunda giderse sebzeli tavuk yiyeceğiz, gitmezse aç kalacağız. gerçi ben dünden kalan üç adet dolmayı lüplettim laf aramızda, ama yemek yapacak kişinin enerjiye ihtiyacı vardır yanlış mı düşünüyorum? afiyet olsun bana.


dün hediye çeklerimizi biri hariç maddiyata dönüştürdük. ev için alınan şeyi iade etmiştik, yerine birşey bulamadık, mont aldık maviden kocama. bana verilmiş olan paşabahçe hediye çekiyle de evimizin ihtiyaçlarını tamamladık. peki noldu? olan bana oldu. karlı çıkan kocam oldu. hal böyle olunca bana da ona gelen d&r hediye çekini lüpletmek düşer.


maç esnasında sokaklarda olmak ne büyük avantajmış, dün bunu hatırladım. mağazalar boş, minibüsler boş, metrobüs boş, trafik yok, insan az. sanki sokağa çıkma yasağı var gibi. ama bir arkadaşım anlattı da, kocası maça gitmiş, 10da maçtan çıkmış, 10.40da daha arabasına varamamış. 11 buçuk gibi ancak modaya gelebilmiş. üstelik maç fenerbahçedeydi. yürüse elli kere varır. bu zihniyeti de anlamıyorum. arabayla çıkılacak gün var, arabasız çıkılacak gün var. illa arabaya binecek hasta ruhlu insanlar. en kötü taksiye binersin yani, nedir bu araba sevdası. ya da maçtan erken çık. neyse, banane, elalemin derdi beni gerdi.


her akşam eve gelsem, muhtemelen bunalırdım. keza öyle bir takım dönemlerim olduğunda da bunalmıştım. insan illa ki bir meşgale istiyor. ya evde düzenli bir iş lazım ya da dışarda. ama sadece mesai saatleri içinde aktif bir insan olmak hiçbir bünyeyi tatmin etmez kanaatindeyim.


domuz gribi salım salım salınırken birkaç hafta içinde hepimiz ağzımıza maske takıp dolaşacağız gibi geliyor, ürküyorum. umarım böyle birşey olmaz. öte yandan ofisteki herkesin çocuğu hasta, insan korkuyor ister istemez. hemencecik geçse gitse şu ne idüğü belirsiz hastalık keşke..


böyleyken böyle, tavuk tüttürcem birazdan, anneme dedim ki bunun kıllarını yakarken yağları damlamaz mı ocağa, damlar, silersin, olmadı tüttürtme, çok görünenleri cımbızla çekiverirsin dedi. marketin ortasında koptum, tavuğa ağda yap diyecek hani nerdeyse.
foto ve başlık ile ilgili kaynak anlatmaya o kadar üşeniyorum ki, bu kadar olur.

1 yorum:

malumafatrus dedi ki...

ben her gece eve gitsem şikayet etmem, mutlu olurum, nitekim bugüne kadar da öyleydim. ama şimdik spor hevesiylen evimden sıcak yuvamdan uzak kalacağım.

netekim şimdik spordan geliyorum ve inanır mısın kendime tost yapmayı düşünüyorum:)