20 Temmuz 2010 Salı

10-11-12 Temmuz Kaş Dalışı

Çok yapasım yoktu ama yarın öbür gün, hani zaman da hızlı akıyor malum, dönüp bulmakta zorlanırım, hiç değilse burda da dursun diye, son dalışın günlüğünü buraya da yapıştırıyorum. Böyle de uzun cümle olmaz olsun..

10 Temmuz:

Gün ağarmadan başlayan yolculuk 14:00’da Otel Kayahan’ın önünde sona eriyor. Kerim Hoca bizi kapıda karşılıyor. Diğer arkadaşlar da bir saat önce gelmişler, hızlıca hazırlanıp bizim otelin kapısında buluşuyoruz. İstikamet Apollo…

Çoğumuzun son dalışından itibaren epey bir zaman geçtiği için malzeme hazırlama pratiğimizi yitirmişiz. Her aşamada Kerim hocadan onay alıyoruz, “oldu mu hocam böyle?”, “bu böyle iyi mi?”, “hocam şunu açar mısınız?” sözleri etrafta dolanıyor. Tekne ekibinin bakışlarına rağmen hiç gocunmadan malzemelerimizi hazırlamayı tamamlıyoruz. İlk dalış için badiler (böyle yazılmadığını biliyorum ama okunduğu gibi yazmak hoşuma gidiyor) Banu – Duygu, Feyza – ben. Kaş’tan fazla uzak olmayan bir yerdeyiz, adı Neptün. Yarım saat süren bir alışma dalışı oluyor. Buhar olan maskem imkan verdikçe etrafıma bakmaya çalışıyorum ama badim de dahil pek bir şey göremiyorum. Çıyanları gösteriyor Kerim hoca, dikkat diyor, dokunmayın. Birkaç kere dipte diz çöküyoruz, shorty ile dalanların bacakları çiziliyor, bundan sonraki dalışlarda uzun giymeye karar veriyorlar. Genelde dipte seyreden ilk dalışımız sona eriyor. Biz çıkıyoruz, Kerim hoca ayheyt ile eğitim dalışı yapacağı için suda kalıyor. Ayheyt eğitim dalışını başarıyla tamamlayınca onlar da çıkıyor ve Kaş’a dönüyoruz. Akşam yemeği sonrası uykusuzluğa dayanamayanlar otele uyumaya giderken, uykusuzluk emaresi vermeyenler soluğu Queen barda alıyor. Biz sabah 10’a 10 kala Apollo’da buluşmak üzere iyi geceler diliyoruz.

11 Temmuz:

10’da Apollo hareket ediyor. Malzemelerimizi hazırlayıp yukarı çıkıyoruz. Diğer dalış ekibi konuşurken duyuyorum, kanyona gidiyoruz diyorlar. Oysa Kerim hoca kanyona Pazartesi dalacağız demişti. Kerim hocayı sıkıştırıyoruz, nereye gidiyoruz diyoruz. Güzel bir yer diyor. Ser veriyor sır vermiyor. İçimizde bir şüphe giyinip, kuşanıp suya atlıyoruz. Dünkü ekipten farklı olarak bugün Gülçin de aramızda. Badiler aynı, Gülçin Kerim hocanın badisi oluyor. Akıntı var, diğerlerini beklerken ipe tutunmak bile yoruyor. Herkes atladıktan sonra akıntının tersine geri geri yüzüyoruz. İnişe geçmeden önce Kerim hoca açıklıyor: “Şimdi dalacağımız yer kanyon”. Bu açıklaması tepki topluyor önce. Sonra; “Teknedekiler sizin için malzeme bile hazırlayamıyorlar, kanyona dalamaz bunlar dediler. Ben de onlar malzeme de hazırlar, kanyona da dalar dedim.” diyor Kerim hoca. Bir miktar heyecan yaşıyor ekip ama yine de güzelce iniyoruz. İlk dakikalarda sığdayız, 6-7 metreyi geçmeden gidiyoruz. Su berrak. Maskem dünkü kadar olmasa da yine buhar yapıyor. Biraz gittikten sonra sağda bir batığın demir parçalarını görüyoruz, asıl batık daha derinde olduğu için ona kadar gidemiyoruz. Tam o ara Kerim hoca bir balık gösteriyor, hocanın arkasında olmama rağmen bakıyorum, bakıyorum göremiyorum. Ve başımı sağa çevirdiğimde kanyonu görüyorum, karanlık gibi. Kanyon boyunca biraz alçalıyoruz, çok değil. En dipte iki dalgıç görüyorum, biri fenerli, dipler daha karanlık heralde. Etrafıma bakmaktan önümdekileri kaybediyorum. Aşağısı çok kalabalık, ne tarafa gittiklerini anlamak için bir kayaya tutunup etrafıma bakıyorum. Arkamda bizim ekipten iki kişi daha var. İlerlediler sanırım, çıkışa geçiyoruz. Biraz sonra hocanın zili duyuluyor, sese gidiyoruz. Çıkış zamanı. Tekneden biraz uzağa çıkıyoruz, tekneye doğru akıntı yönünde yüzüp sudan çıkıyoruz. Kerim hoca ve ayheyt yine eğitim dalışı yapıyorlar. Ardından öğlen yemeği için Kaş’a gidiyoruz.

Yemekten sonra saat 15:00’te yine Apollo’dayız. Malzemelerimizi hazırlayıp gideceğimiz yeri soruyoruz. Birkaç yıl önce batırılan uçak batığına gidiyormuşuz. Dalış öncesi Kerim hoca maskeme operasyon yapıyor, bakalım nasıl olacak? Duygu - Banu, ayheyt– ben, Feyza – Kerim hoca badi. Kerim hoca dipte buluşuruz diyor. İnip bekliyoruz. Denizin dibi burada kum. Her hareketimiz bir kum fırtınası yaratıyor. Birkaç dakika sonra maskemde zerre buhar olmamasına rağmen sadece yanımdakini görebiliyorum. Kerim hocayı veya bir başkasını görmek imkansız. Yine zil çalıyor, en arkadayız. Yüzerliğimi başlarda ayarlayamıyorum, bu fırtınanın sebebi ben miyim yoksa? Sonrası daha rahat, ilerliyoruz. Bir ara hoca Feyza ile yukarı çıkıyor, siz şu ipe tutunun bekleyin diyor. Biz dördümüz uslu uslu bekliyoruz. Bir okey olsa da oynasak diyoruz. Birbirimize kaç bar havamız kaldığını soruyoruz. Sualtında muhabbetin tadı bir başka. Sonra hoca geliyor. Yola devam. Bir iki ufak kum fırtınası daha yaşıyoruz ve o sisler bulvarından bir beyazlık çıkıyor. Ve uçak karşımızda! Pervaneleri her an çalışacakmış gibi geliyor bana. Gövdesiyle kanadı arasındaki boşluktan geçiyoruz. Uçağın kapısı yerde, hoca uçağın içine giriyor. Yok artık diyorum, biz de mi gireceğiz? Duygu ve Banu giriyorlar, sonra ben giriyorum, ardımdan ayheyt. İçeri girince sağda ayakta duran bir adam görüyorum. Bir an korkuyorum, meğer Kerim hocaymış, bilet kesiyormuş. Uçağın içi küçük, lavabo gibi bir şeyler görüyorum. Biraz klostrofobik bir ortam, bir an önce çıkmak istiyorum. Hoca çıkıyor, ben peşinden. Çıkarken bir an kapıda bir şey beni tutuyor (kaptanın hayaleti), bir asılıyorum, kurtuluyorum. Sonradan Duygu’dan öğreniyorum, ahtapotun kolu takılmış, az daha asılsam kopacakmış, elinde yedek regülatör o da peşimden çıkmış. Neyse ki kopmadı. Bu dalışı da badiresiz atlatıyoruz derken badi sadakati Duygu ve Banu’yu yüzeye gönderiyor. Kerim hoca peşlerinden. Biz dipte talimat beklerken zil çalıyor, yükseliyoruz. Bir dalışın daha sonu. Apollo Kaş’a dönüyor.

12 Temmuz:

İlk dalışımız Kovanlı adası diye bir yerde. Adada bal kovanları olduğu için bu adı almış. Küçük bir ada, etrafında kaya parçaları var. Hoca dalış öncesi rotamızı gösteriyor kitaptan. Kaplumbağa görme olasılığımız var diyor. Atlıyoruz. Bugün bizimle birlikte Özgür de dalıyor. Hocayla badi oluyorlar. Bu sefer su berrak, net görünüyor her yer. Aşağı iniyoruz, herkes indikten sonra hocayı ikililer halinde takip ediyoruz. Bir sürü balık ve onlarca deniz yıldızı var. Trompet sürüsü geçiyor yanımızdan. Selamlaşıyoruz. Bir deniz yıldızıyla tokalaşıyorum. Ama hiç kaplumbağa göremiyorum. Kahvaltının hemen üstüne olan bu dalışlar ufak tefek midesel sorunlara neden oluyor. Bundan sonra az yiyelim diyoruz ama zaten bu son gündüz dalışı.

Kaş’a dönüyoruz. Öğlen yemeğini nispeten hafif yiyip günün ikinci dalışı için malzeme hazırlıyoruz. Dalış noktamız Fener. Burada da kaplumbağa olabilir diyor Kerim Hoca. Yine rotamızı gösteriyor. Rotayı bilmek nispeten rahatlatıyor. Her ne kadar su altı navigasyon eğitimi almamış olsam da az biraz yön duygusu geliştirebiliyorum. Kaplumbağa için son şansım olduğunu bildiğimden sürekli kaplumbağa arıyor gözlerim. Çıkmamıza yakın hoca gelin gelin işareti yapıyor. Badiyi bırakıp hızlıca hocanın yanına gidiyorum. Eminim kaplumbağa gördü. Evet, görüyorum, kaplumbağa kolları bunlar, regülatöre “oley” diye bağırıyorum. İyice göreyim diye yaklaştığımda bunun bir vatoz olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorum. Vatoz da güzel tabii ama bende bir hayal kırıklığı da olmuyor değil. Uçuyor sanki vatoz, hani kuş olacakmış da denize düşmüş gibi. Çok güzel. Ama bir de kaplumbağa görsek fena mı olurdu? Kaplumbağa göremeden dalışı tamamlıyoruz. Neredeyse 0 hava ile çıkıyorum bu sefer. Ya uzun kaldık, ya çok debelendim. Evet, sonradan öğreniyorum ki öncekilerden 10 dakika fazla kalmışız. Ondan olsa gerek. Son dalış, balıklarla vedalaşıp tekneye çıkıyoruz.

4 yorum:

varol döken dedi ki...

suyun altında terler mi insan?

kusburnu dedi ki...

cevap veriyorum: terlemez!

varol döken dedi ki...

ben hiç terlemem!

kusburnu dedi ki...

benim de terim kokmaz! (bir baba özlüsözü)