5 Ekim 2011 Çarşamba

yüzdört

Ayrılık hala pekçok an pekçok kereler koymaya devam ediyor. Ama bu yazımın konusu Pazartesi izlediğim, hatta malumafatrus hanım ile birlikte izlediğimiz "Bir zamanlar anadolu'da" adlı film.. Adına tıklayınca kendine ait naçizane film yorumlarını da okuyabilirsiniz.

Ben film başlamadan önce böyle uzun uzadıya reklam gösterilmesinden hiç mi hiç hazzetmiyorum. Öncelikle bunu belirteyim. 2-3 tane gelecek program fragmanı yapılsın elbet ama 30 dakika reklam nedir? Özellikle alışveriş merkezi sinemalarında mı bu böyle, yoksa artık tüm sinemalarda mı böyle bilemiyorum. Zaten sinemaya da kırk yılda bir gidiyorum.. Ama olsun, yine de yarım saatimi heba etmek istemiyorum.

Her neyse, konumuza dönelim. Filmle ilgili arkadaşlarımdan çok olumlu şeyler duymuştum. Mutlaka gitmemi söylemişlerdi. Sözüne güvendiğim insanlar olduğundan panpişime de "aa bak ben de pek izleyemiyorum NBC filmlerini ama bu heralde orhan pamuk'un masumiyet müzesi gibi, daha izlenebilir bir filmiymiş" bile demiştim. Pek ikna edememiştim onu ama kendimi etmiştim.

Önce beğendiklerimi yazayım.. Sahnelerin pek çoğunu gayet net hatırlıyorum. Naci'nin karanlık suratı, Arap'ın elma silkelemesi, kavun çalması, elmanın yuvarlanışı, siyah poşetin savruluşu, muhtarın kızının çay dağıtışı, zifiri karanlık yolda farın ateş gibi görünmesi, kayaların kabartma gibi hali, şimşek, rüzgar, araba kenarında beklerken doktorla arabın içten mi dıştan mı konuştukları muallak sahne, otopsi yapılırken doktora kan sıçraması, kırt kırt ciğerlerin kesilmesi.. Var da var..

Ama konu neydi? Anlamadım, gerçekten anlamadım. Herkesin yarım yamalak bir hikayesi çıtlatılıyor. Hiçbirini tam öğrenemedik. Adamların kadınlarla ilişkileri, onlara bakışları, sırnaşmaları neye tekabül ediyordu? Naci'nin oğlunun olayı ne? Adamı kim öldürmüş? Diğer sanığın olayı ne? Çocuğun olayı ne? Doktor diri diri gömüldüğünü kimden sakladı? Kimi koruyor? Neden koruyor? Bir muamma ile çıktım filmden. Kafamda netleşmeyen olay örgüleri. Eyvallah sanat filmi, eyvallah görüntüler şahane falan da bir de konu olsaydı ya..

Üstüne bir de arkadaşlarıma bir daha sizin yönlendirmenizle filme gitmem diyince aşağılanmadım mı? Bu sanat filmlerini beğenmek bir zorunluluk sanırım. Aksini kimse kabul edemiyor. Hayretlere düşüyor herkes beğenmedim diyince. Bunu da anlamıyorum. Entellektüel seviyem böyle demek ki, size ne yani..

Kesseler o yazdığım sahneleri, albüm yapsalar mesela, ara ara çevirir çevirir bakarım. Gerçekten güzel.. Ama hepsi bu..

Ha bir de bir arkadaşımın yorumu; ben dedim ki doktor ana karakterdi, ne alaka yani? O da dedi ki; bir zamanlar anadolu'da sadece doktorlar vardı, mecburen gönderilen.. Ondan.. Hmm dedim, çok acayipmiş gerçekten..

1 yorum:

malumafatrus dedi ki...

asıl film bir de oscar falan alırsa, sen sonra gör "ayy nasıl beğenmezsin, anlamazsın; ben demiştim, haketmişti" tepkilerini..

Tekrara düşücem ama 2.5 saatimi bir filme verirken, düşünme kısmının yine bana kalmasına itirazım olduğunu vurgulayacağım...