11 Ağustos 2010 Çarşamba

yemek tarifi

Bir sürü abudik gubidik site var yemek tarifi veren.. Yok yok hepsine abudik demiyim, güzel sitelerin hakkını yemiyim. Ama bazen öyle tarifler oluyor ki, biri yazmış (kim olduğu muallak) herkes kopyala pastala yapmış kendi sitesinde. Oysa her yemek ayrı bir deneyim, deneye deneye siteye koysalar daha şahane olmaz mı? Ben de yaptığım uzun araştırmalar sonucu uzman.tv den izlediğim bir beğendi, annemle telefonda konuşarak aldığım bir hünkar (hünkarbeğendinin et kısmının nazarımdaki karşılığı) tarifinin deneyimimle bezenmiş halini tarifleyeceğim ki burda da bulunsun.

Şimdik hünkarbeğendi dediğimiz muhteşem ötesi, her genç kızın rüyası yemek iki parçadan oluşuyor. Beğendi ve hünkar. Beğendi için gereken patlıcan, un, tereyağ (bu meretin girdiği herşey olağanüstü leziz olmak zorunda mı?), süt, el çırpıcısı, kol kası, ocak.

Ben 5 patlıcandan iki posta yaptım, çok insan gelecek diye. Ama 5 patlıcandan 5-6 kişilik beğendi çıkıyor. Önce ocağı mahvetmek pahasına da olsa patlıcanlar közleniyor. Közlemeden önceki en kritik operasyon patlıcanlara bıçakla bir takım çizikler atmak. Ben her patlıcana ortalama 15 çizik atmışımdır. Çizince şahane közleniyor, içindeki su fırt diye akıyor, ocak iyice batıyor, harika bir olay! Ama çizmeyince patlıcan şişiyor da şişiyor ve bir türlü pişmiyor. Sonra çizmeyi unuttuğun patlıcanı bir çiziyorsun foşşşşş, rahatlıyor patlıcan resmen.

Patlıcanları kabukları yumuşayıp içleri çekilinceye kadar közledikten sonra, el değme sıcaklığına gelinceye kadar bekletiyoruz. Limonlu suydu, normal suda yıkamaydı falan.. Böyle şeylere hiç gerek yok. Patlıcanları cırt cırt soyup, kafasını koparttıktan sonra çatalla iyice eziyoruz. Püskül püskül ayırmak gerekiyor ki topaklanmasın. Sonracığıma, sıcaktan kızgınlığı tavana fırlamış bir tencerede (ben çelik tencere kullandım) bir çorba kaşığı kadar (ama dolu dolu) tereyağını el çırpıcısıyla çırpa çırpa eritiyoruz. Eridikten sonra iki çorba kaşığı un atıyoruz ve kol kasına sığınıp koldan geldiğince hızlı karıştırıyoruz. Yağ az olursa veya karıştırma işini ağırdan alırsanız top top unlu yağınız olur, çöpe döküp yeniden başlamanız gerekir. Hayır, ben yaptım ordan biliyorum. Hızlı hızlı karıştıra karıştıra (kısık ateşte) un pembeleşene kadar yoruluyoruz. Pembe diye bir renk hiç olmuyor ama halk arasında böyle bir inanış olduğu için pembe yazdım. Yoksa, ben yaptığımda mesela koyu sarı falan oldu en fazla. Unu çok yakmak da iyi değilmiş, bilginize. Neyse, sonracığıma bir bardak kadar sütü azar azar bu karışıma ekliyoruz. Ekler eklemez cossss olacak. Herşey topaklaşacak, şaşırmayın. Karıştırdıkça güzelleşecek. Yaşasın kol kası.. Tüm sütü ekledikten sonra kıvama gelecek ve bu görüntü beşamel sos görüntüsüne benzeyen bir görüntü olacak. Eğer olmadıysa bir yerde bir yanlış yaptınız demektir. Bu noktada işi gücü bırakıp, nerede nerede nerede.. ben nerede yanılış yaptım adlı muhteşem şarkıyı söylemeye başlayabilirsiniz. Beşamel sos hazırlandıktan sonra ocağın altını kapatmadan çatalla iğdiş ettiğimiz köz patlıcanları da karışıma katıp, sosu yedirip, ocağı kapatıyoruz. Beğendimiz hazır, oley!

Gelelim et kısmına. Ben dana kuşbaşı aldım ama kuzu ya da koyun daha iyi oluyormuş, yumuşacık. Etleri lönk diye tencereye atıyoruz, ara ara karıştırıyoruz, suyunu önce veriyor, sonra çekiyor (epey uzun sürüyor bu işlem). Suyunu çektikten sonra 1 soğanı incecik doğrayıp, biraz da zeytinyağı ekleyip ete ekliyoruz. Karıştırıp soğanları öldürüyoruz. Ve ardından bir tane domates ekliyoruz minik minik doğranmışından. Soğan da domates de öldükten sonra birazcık (ama az baya) kaynar su ekleyip ağzını kapatıyoruz. Ara ara kontrol edip suyu azaldıkça su ekliyoruz. Derken bir de bakıyoruz ki tadına, pişmiş.. Eğer pişmemişse camı açıp kedi çağırıyor, pişmemiş eti kediye atıyoruz, karnını doyuruyoruz. Et de ziyan olmuyor.
Budur. Servis yaparken de önce beğendiyi, üstüne eti koyup servis yapıyoruz. Afiyetle yiyoruz, afiyetle yenmesini izliyoruz.

O kadar yemek yaptım, bir gıdım fotoğraf çekmedim. Böyle uzun yazı, fotoğrafsız kalakaldı. Kısmet başka sefere..

7 yorum:

Fery... dedi ki...

ben patlıcan sevmem, içine patlıcan konulan hiçbir yemeği yemem :) ama eminim çok güzel olmuştur ellerine sağlık :)

varol döken dedi ki...

fery bu hayatta olmasa da başka bir hayatta mutlaka karşılaşacağız biliyor musun...

kahrolsun patlıcan!

adında meymenet yok yahu...

Fery... dedi ki...

bence de sence :)

kusburnu dedi ki...

o zaman size domates, biber, patlıcan adlı şarkıyı gönderiyorum.. patlıcan sevmeyenin bile severek yiyeceği bir yemek hünkarbeğendi. hünkar beğenmiş, azcık güvenin adama da bir tadına bakın öyle karar verin.. (bitti gerçi :))

malumafatrus dedi ki...

valla 27 yaşıma kadar patlıcandan usul usul kaçtım. Daha öncesinde bir kere annem 7-8 yaşlarındayken abimle bizi yiyeceksiniz diye bir masanın başında tutunca az çok kendisi ile alakadar oldum, ondan sonra da patlıcan yer misin sorusunu kendime hakaret olarak kabul ettim.

Sonra yaş kemale erd. Önce közlenmiş patlıcan girdi hayatıma, sonra başka bir versiyonunun denedim ve ardından da annemin yaptığı şahane (kusburnu kadar olmasa da) bir patlıcan yemeğine aşık oldum. Şimdi her Bandırma'ya gittiğimde, annem yemeği yapıyor ve ben buraya taşıyorum.

Patlıcan yemediğim günlerden ötürü de pişmanlık duyuyorum...

Fery'nin yemek seçme durumunun daha çok önyargı ve inat olduğundan, benim yaşadığım değişimi yaşayacağını sanmıyorum. Varol'un ise yapmayacağım dediği her şeyi bir gün gelip mutlaka yapacağını düşünüyorum.

O zamana kadar size ön yargılarınız ile bize de patlıcanla mutluluklar...

herkeşlere afiyet olsun.

kusburnu dedi ki...

hah nihayet, patlıcan seven biri çıktı!

varol döken dedi ki...

yiyebileceğim tek patlıcan türü karnıyarık, o da kıyma, domates pilav kombinasyonundan dolayı...

ama yine de lanet olsun diyorum, bu kadar kolay tanınmama ve malumafatrus hanım'ın kibarlığından söyleyemediği tükürdüğümü yalamama:)