28 Temmuz 2009 Salı

çam ağacının gölgesinde..

iki üç kişi başında bekliyor. ufalmış gözleri ıslak ıslak hepsinin. sonra birisi gidiyor, içlerinden birine yürekten sarılıyor, sıkıyor, sıkıyor. gözleri hafiften açılıyor, teselli kelimelerini ya duyuyor, ya duyarmış gibi yapıyor, başını sallıyor. sarılan bırakamıyor, bıraksa yere düşecekmiş gibi. sonra bırakıyor, uzaklaşıyor ve bir başkası aynı şekilde geliyor. benzer şeyleri hissederek, benzer şeyleri yaşayarak yanından uzaklaşıyor.

görünürde çok kalabalık, sonuçta ise tenha. gene iki üç kişi kalıyor, üstelik bu sefer başında bekledikleri kimse de yok. son bir buse konduruyor örtünün altındaki yanaklara, örtüyü kaldırmadan. gözleri iyice küçülüyor, ıslanıyor, çukurdan çıkıyor.

son kez sesini duymak için, kokusunu saklamak için herşeyi yapmaya razı. elinden gelen birşey yok. iki kardeş sarılıp sarılıp ağlıyorlar. yalan kelimelerle birbirlerini teselli etme çabasında.

etraftakilerin samimi ama kulağa birşey ifade etmeyen sözcükleri bir rüzgara kapılıp, geçip gidiyor. yapayalnız olduğunu bir kez daha hatırlıyor. herşeyin ne kadar boş olduğunu, boş endişelerin nasıl da büyütülüp gereksiz yere hayata dahil edildiğini hatırlıyor. buna nasıl dayanabileceğini soruyor kendine. cevabını bulamıyor.

onu orada tek başına, çam ağacına emanet edip uzaklaşıyor. bir çam kozalağı düşüyor üstüne. ama acıtmıyor..

Hiç yorum yok: