5 Nisan 2010 Pazartesi

Akvaryum izlenimleri

Haftasonu gayet telaşsız ve koşturmasız geçsin diye hayaller kurarken Cuma günü, Cumartesi sabahı herşey bambaşka oldu, üç günlük bir cumartesi geçirdim netekim. Bu karardan epeydir gitmeyi düşünüp gidemediğimiz Akvaryum da nasibini aldı. Bu yazının sebebi de bu akvaryum gezisidir.
  • Halkımızın fotoğraf çekme düşkünlüğünü hatırladım bu gezide. Kimse anı yaşamıyordu, herkes o anı belgeleme peşindeydi sanki. Bir balığı gözüme kestirip onu takip etmek isteyen ben, yanımda yöremde cama parmaklarını dayayıp balığın tekini işaret ederek poz veren insanlar tarafından sıkıştırılmıştım.
  • Fotoğraf meselesine çok bir asabiyet yapınca elimdeki tek poz balık adam ayaklı heykelimsisine kafamı sokup çektirdiğim fotoğraf oldu. Cep telefonuyla. Artık faceboğuma onu koyarım napayım.
  • Bir acayiplik sonucu akvaryumun girişini bulamayınca mekana çalışanların kullandığı arka kapıdan girdik. Bu vesileyle sahne arkasını da görmüş olduk. Onlarca dalgıç kıyafeti, kum, büyük fanuslar, pis bir koku.
  • Kazıkçı bir yer olduğu şüphesiz. 25 TL giriş, üstelik girerken bir fotoğraf çekiyorlar, oyuncak bir köpekbalığına bakıyorsun şaşkın bir ifadeyle. Çıkışta alabilirsin fotoğrafını diyorlar. Vay be kıyağa bak diye gidiyorsun çıkışa, fotoşopla arkayı değiştirip vahşi bir ortama çevirdikleri fotoğrafı 20 kağıda satmaya çalışıyorlar. Fiyatını öğrenince almıycaz ama bakalım dedik, baktık, bir şeye de benzemiyor.
  • Tünel diye birşey var. Sol tarafında yürüyen yol, sağ tarafı normal yol, bir metre genişliğinde bir yer. Sol, sağ ve üst kısım akvaryum. Sanki denizin dibindesin gibi. Etrafından balıklar, vatozlar, köpekbalıkları geçiyor. Kimse konuşmasa ya da yalnız olsam belki huzurlu dakikalara sebep olacak kadar güzel bir ortam. Ama o kadar kalabalık ve gürültülü ki bir ara klostrofobikliğim bile peydah oldu.
  • Birinci güzellik bence kum rengi balıklar. Dibi kum bir su var, bakıyorsun sırf kum. İyice bakınca kuma gizlenmiş, kum rengindeki balıkları görüyorsun. İki tane fıldır fıldır gözleri var tepelerinde. Preslenmiş gibiler. Bunları akdeniz kıyılarında görmüştüm daha önce, takip edip kovalamışlığım bile var. Buna dil balığı diyorlar sanırım. Benim taktığım isim ise kumluca idi. Benim için onlar kumluca hala.
  • Bu gezi bana insanlar neden balıkların ismini öğrenmek ister sorusunu sordurttu bol bol. Öte yandan ne balığı bu demekten de geri duramadım refleksif olarak. Oysa balık hepsi, güzel mi değil mi, bir olayı var mı yok mu, adı ayı balığıymış, aslan balığıymış (zaten isimler de çok yaratıcı) ne önemi var? Bak, gözünü doyur, yoluna devam et. Balık senin adını biliyor mu sanki?
  • Dalgıçların baloncuk şovu, daha doğrusu dalgıcın diyim çünkü tek dalgıç vardı, güzeldi. Ağzından halkalar çıkardı, onları içiçe geçirdi, sonra koca kafasını onlardan birinin içinden geçirdi falan. Amuda kalkanlar da vardı, e yerçekimsiz ortam, bünyeler rahat durmuyor tabii..
  • Tek bir denizyıldızı görebildim, onunla da tokalaşamadım. Oysa ben çok severim denizyıldızıyla tokalaşmayı, gördüm mü dayanamam, o derece.
  • Sonra bay yengeç vardı, sünger bob ise yoktu.
  • Milyon tane memo vardı, yemek vakitleriydi ve hepsi tek yürek olmuş aynı noktada debeleniyorlardı. Çok güzel memolar. I love u memo!
  • Bir tane bile kaplumbağa yoktu, varsa da ben göremedim. Kaplumsuz akvaryum mu olurmuş. Ha bir de, denizatı yazan yerdekiler deniz atı değildi tabii ki. Deniz atları nerde dedik, hamileler, ayrı yere götürüldüler dedi bir görevli. Doğuracaklar bu yakınlarda, doğumdan sonra tebriğe gideriz artık bir yirmibeş kağıt daha bastırıp.

2 yorum:

malumafatrus dedi ki...

forum'da değil mi bu? Ne işiniz vardı yahu orada?

kusburnu dedi ki...

forumda. gittik işte, araba var ya altımızda her yere gidiyoruz, suyla çalışıyor ne de olsa bizimkisi..