19 Nisan 2010 Pazartesi

macera dolu üsküdar

Bu şehirde bu kaos, bende bu şaşkınlık oldukça bu macera bitmez. Bir kez daha izin alıp pasaportumu alma ve vizeye başvuru yapma umuduyla sabah erkenden kalktım. 8.30'da üsküdarda olmak üzere yarım saat öncesinden arabaya atladım. Fakat mesaisi 9'da başlayan yurdum insanlarının hepsi de benimle aynı anda yollara dökülmüşlerdi. Köprüye giden yolun trafiği bizim apartmanın önünden başlıyordu. Uyanık bir insan olduğum için kestirmeden, ara yollardan gideyim dedim. Cintoş olduğumu sanan ben yüzlerce cintoşla daha beter bir trafiğe sıkıştım kaldım. Ekstra cintoşluk yapıp sağa dönmem gereken yerden dönmeyip, soldan da bir yol vardır elbet - neyime güveniyorsam - diye düşünerek sola döndüm. Uzatmiyim, şöyle söyliyim, kapının önünden başlayan trafiğe aldanmayıp normal insan yolundan gitsem maksimum 30 dakika sürecek yol 60 dakika sürdü. Yolun 40. dakikasında ben tepe natilyüsün önünden geçiyordum. Varın güzergahı siz tahmin edin. Bana kızan vahşi şöförleri, trafikte sümüklerimi çeke çeke ağladıklarımı hiç saymıyorum. Sabah siniri boşalması (bak google bunu da yanlış anlayıp her yazanı bana yönlendirme) diyip geçtim.
9'u geçe emniyetten pasaportumu aldım, fotokopi çektirdim. Sonrasında da ezik ülkemin ezik bireyi olarak vize kuyruğuna girdim. 3. leventin yayayken arabalı olduğumdan bin kat güzel geldiğini düşündüm. Çok param olunca önce bir bemeve, ardından da üçüncü leventten üç katlı bir villa alıp, o dar sokaklarda, bir aşağı, bir yukarı gezmeye, konsolosluk sırasında bekleyen kişilerin -malum sokak dar- ayaklarını ezsem ne olur gerilimini onlara tattırmaya karar verdim. 2 saate yakın süren işlemler neticesinde - tur şirketlerine delice kıl olmak, işlemlerin tek bankodan yürümesine artık alışmış olmak, kaynak yapan salakları dövmek istemek, ispanyolca konuşan görevli bana küfür mü ediyor diye düşünmek de bu işlemlere dahil - mekanı perşembe uğrayıp pasaportları almak üzere terkettik.
Şimdi bir de finansal tablo çıkartayım diyorum, bu vacation (hastayım bu kelimeye) bize kaça patlıyor diye. Ama moral bozulacak, maaşa da daha vakit var, gerek yok diye yapmıyorum. Öte yandan volkanlar patlıyor, hava trafiği felç falan, bu planlar hayal olup suya mı damlayacak diye de endişelenmiyor değilim.
Öğleden sonra home office çalışmak güzeldi. Çalmayan telefonların yerini çalan communicatorler almış olsa da evim evim güzel evim..

5 yorum:

malumafatrus dedi ki...

sen iyice araba sevdalısı oldun, üsküdara araba ile inersen böyle olur tabi. İnseydin üsküdara dolmuş veyahut taksi ile sonrada motorla geçseydin beşiktaşa, çekilmezdi bu stresler.

Leventte satılık ev bulmak pek kolay olmayabilir, ama bulursan ben de temizlikçin olarak gelirim yatılı:)

iletişimin anlık olanının her şeyine gıcığım, bu telefon da olabilir, msn, gtalk veya bilumum iletişim araçları da... Eski çağlara dönüp, güvercinlerle anlaşma taraftarıyım. ama blog hep olsun:)

kusburnu dedi ki...

beşiktaşa gidecek olsam elbet başka yollar denerdim. üsküdarın ücra köşesine gitmek için de evin orayla bağlantılı herhangi bir toplu taşıma yok. arabasız bu işleri nasıl hallederdim bilmiyorum, arabama laf ettirmem. bir satan bulunur elbet. bu arada leventte sokak sokak gezip süpürge satan (bildiğin fırça falan) amca çok mutluydu, acayip iş yapıyor gibi göründü gözüme, oralarda süpürge satarak mı zengin olsam. sonra bulurum alınacak bi ev. ama önce araba alacam.

online iletişim beni de bayıyor artık. ben ayağım toprağa bassın istiyorum, topraklayın beni.

varol döken dedi ki...

araba almayın el arabası alın, emekçiler binsin, patronlar çeksin...

(önden mesajımı vereyim ki okunma kaygım kalsın, hşttt okuyorsunuz değil mi uzun da olsa, ben sizi okuyorum lan valla, lan size değil cümlenin gelişine, öylesine, öylemesine, eller gider mersine biz gideriz vize kuyruğuna, bir gün başbakan olursam yapacağım ilk iş bana vize koyana 2 vize koymak olacak, çift sınır kapısı, babam da öyle demişti, oğlum bu hayatta kimseye vurma ama sana bir vurana da 2 kere vurmayı unutma, benim babam isa mıydı yoksa yok o başkaydı, karıştırabilirim, karıştırıyorum diye okumamazlık etmiyorsunuz değil mi, eee okumazsanız okumayın, yok yok okuyun bak gene sinirlenemedim, ne zaman sinirleneceğim ben ne zaman eeee diye sahneden çıkıp gideceğim, seyyar sahneden hiç gitmeyelim, seyyar sahne dedim de benim şahane bir fikrim var, kime göre şahane elbette bana göre şahane, bana göre şahane olan bütün dünyaya göre de şahane olsaydı dünya ne şahane bir yer olmaz mıydı ama olmazzz hep öyle derler olmazzz, neden olmaz olmaz işte ya hiç olmaz olur mu olur işte bal gibi olur, mis gibi olur, yok olmaz olmaz olmaz, hep babam söyletiyor size bunları biliyorum, küçükken motosiklet istediğimde de öyle demişti ama sonunda ne oldu, ben aldım o motosikleti, duy bunları baba, oku bunları, aldın da ne oldu len tuzlu hıyar sonunda borç yapıp satmadın mı geçen hafta, aaa babam geldi)

varol döken dedi ki...

ne diyeceğimi unuttum her zaman olduğu gibi ve bu diyeceğimin hiçbir önemi olmadığını hatırlattı yine bana her zamanki gibi ama madem geldim madem okudum diyeceğim odur ki...

nasıl patladı volkan, nasıl patladı vizeler biletler elimizde, oh olsun bize, hepimize:)

varol döken dedi ki...

yok yok sadece bana olsun çünkü niye ben şımarıklıktan gidiyordum, sırf orada burada hava atçam ben amsterdam'a gittim oğlummm naber, kızları mmmhf uzunlar ama güzel değiller abi, yüz vermedim diyeceğim, bizim kızlarımıza da şimdi ben amsterdam'dayken bu lambaları böyle asmıyorlardı, insanlar kibar bir kere azizim, yaşıyorlar dostum anlıyor musun yaşıyorlar diye etkilemeye çalışacaktım... sonra ne olacaktı:

- o göbeğinle mi etkileyeceksin bizi!

yok yok iyi oldu bana, oturacağım evimde mis gibi, amsterdam yerine dudulluya gideceğim, zaten ikisi de aynı saat sürüyor...